![](http://3.bp.blogspot.com/-9sSmq88ZSLE/TojbSKBsTfI/AAAAAAAAAUw/idPuTxOlm4k/s400/ankaragucu__galatasaray_fa608_800.jpg)
Fatih Terim geçen haftaki kadroyu bozmamış. Sadece cezası biten Muslera'yı takıma dahil etmiş. Selçuk, Engin ve Melo orta sahada birbirlerini tamamlayan tipteki oyuncular olduklarından, Galatasaray bu 3'lü ile maça çıktığında daha takım havasında gözüküyor.
Galatasaray maçtan 3-0 galip ayrıldı...
3'LÜ GÖBEK (SELÇUK - ENGİN - MELO)
Melo orta sahanın çoğu defansif yükünü üstleniyor ve zaman zaman 4'lü defans bölgesinin sigortası niteliğinde oynuyor. Kaybedilen topu kazanmakta en usta ismi Galatasaray'ın. Onun bu döneme kadar Galatasaray taraftarları tarafından bu derece sevinmesinin sebebi, sadece topu kazanmaktaki ustalığı değil aynı zamanda kazandığı topları oyuna iyi sürmesi. Oyunun iki yönünü de oynamak budur işte. Ön libero pozisyonu için konuşuyorum. Bu pozisyonun oyuncuları için ''oyunun iki yönünü de iyi oynamak'' beceresi; kazandığı topları temiz paslarla atağa yönlendirici şekilde kullanmasıdır. Melo Galatasaray adına bu akşam gol atmadı fakat katkısı önceki maçlardaki gibi tartışılmayacak derecedeydi.
Selçuk İnan tam bir ''Pas Ustası''. Geçen haftaki Eskişehir maçıyla beraber biraz daha sorumluluk almaya başladığını söyleyebiliriz. Bunun sadece kendisiyle ilgili değil, Engin'in takıma girmesiyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Kaleye daha yüzü dönük oynamaya başladığını dün akşam oynanan Ankaragücü maçında net bir şekilde gördük. Bu genelde takım adına gözlemlediğim bir şey aslında. Takım kazandıkça özgüven eksikliği azaldığından dolayı, artık oyuncular yaratıcılıklarını sahaya daha rahat yansıtmaya başladılar. Eskiden ''ya yersek?'' korkusunu oyuncuların attığı paslardan, çektikleri şutlardan, saha içinde almaya korktukları sorumluluklardan anlıyorduk. Artık bu kaybolmaya başladı gibi. Özellikle Selçuk gibi oyunda yaratıcılığı ile varolan futbolcular için özgüven en çok ihtiyaç duyulan şey. Demek istediğim; Galatasaray taraftarı ''yine mi gol yiyeceğiz'' heyecanıyla maç izlerken, bir yandan da doğal olarak hemen takımının gol atıp öne geçmesini istiyor. Durum böyle olunca futbolcular da bunu tam anlamıyla sahada hissediyorlar. Bu da Selçuk İnan ve gibilerinin yaratıcılığıyla yaratmak istediği bir pozisyonu (ara pası gibi)daha garanti hissettiği bir pozisyona tercih etmesi demek oluyor. Yani ara pası yapmak isteyip ilerideki oyuncuyu kaçırmak yerine belki de kenar çizgiye oynayarak daha garanti bir seçim yapıyor. Çünkü; taraftarın tepkisinden çekinmekle beraber kendi içinde de o atacağı ara pasın istediği şekilde gidip gitmeyeceğinden emin olamıyor. Yani tribün diliyle kafası rahat değil. Şimdi artık 3 puanlar üst üste gelince oyuncular mental olarak kendilerini daha rahat bir konumda bulabiliyorlar. Ben bunu Ankaragücü maçında Selçuk'da tam anlamıyla hissettim. Bu ve önceki Eskişehir maçında da gördük ki artık Selçuk duran top kullanmadaki yeteneğini Galatasaray için sahaya yansıtabiliyor.
Engin geçen hafta Eskişehir maçındaki performansına devam etti. Eskiden saha içindeki o hırçın Engin'i bir defa bile göremedik. Hatta haddinden daha fazla sakin. Takımın defansif yönüne sağladığı katkı da çok yeterli. Engin'in ilk 3 haftadaki denenip de olmamış orta sahayı hareketlendirmesinin sebebi, sahip olduğu oyun zekası. Selçuk İnan'ın oyunun yaratıcılık kısmından düştüğü dönemlerde Engin'in ortaya çıkıp takımı yönlendirmesi, aynı zamanda Engin'in maç içinde bu yöndeki kayboluşlarında Selçuk'un sazı eline alması, takımın maçın her döneminde oyunun yaratıcılık kısmını sahaya yansıtabilmesi demek. Engin bu dönüşümü Selçuk ile çok iyi yapıyor. İkisi dönüşümlü olarak orta sahada sorumluluk alıyorlar.
Bir sakatlık olmaz ise Galatasaray'ın orta 3'lüsü artık kesin gibi. Melo, Selçuk, Engin. Bu 3'lü oyunun her döneminde birbirleriyle uyum içindeler ve oyunun hem savunma hem de hücum anlamında nelere ihtiyacını olduğunu sezip ''takım'' halinde hareket edebiliyorlar. Kaybedilen topun arkasına 3'ünün de geçip savunma yapmadığı pozisyon gerçekten çok az.
KANATLARI HAVALANDIRMAK
Riera ne zaman içeri dribbling yapıyor o zaman rakip savunmayı bozuyor. Hakan ile daha tempolu bir duruma gelmek zorundalar. Riera'nın topla olan ilişkileri çok iyi, top rakipteyken alan kapatıp savaşması da Galatasaray'ın ihtiyacı olan şeylerden biri fakat hücum yönünde daha efektif etkiler yaratmak istiyorsa çizgide topla buluştuğunda hep çizgide kalmaması gerektiğini düşünüyorum. İçeri süreceği toplar takıma olan katkısını arttıracaktır. Eğer ki takım 4-4-2 formasyonu ile sahaya dizilecek ise çizgiye inip kestiği topların etkili olabilmesi mümkün fakat oynanılan sistemde daha fazla içeri girmesi gereken bir stratejiye sahip.
Kazım bugün yukarıda Riera'nın yapması gerekenleri daha çok yaptı. Topla buluştuğunda daha fazla içeri girmeye çalıştı. Bana göre Kazım da Riera da çizgide kalmaması gereken oyuncular. Zaten 4-1-4-1 ile sahaya diziliyorsanız kanat oyuncularınız çizgi oyununa elverişli düzende değillerdir demektir. Bu yüzden kanatların içeri girmesiyle beraber orta alanın da hücuma vereceği katkı daha da anlam kazanacaktır. Galatasaray'da kanatların havalanması için beklerin daha ayağı yere basan çıkışlar yapmasıyla beraber, aynı zamanda önlerinde oynayan açık oyuncularına pozisyon yaratabilecek boş koşular da yapmaları lazım. Hakan ve Sabri sadece Riera ve Kazım'ı destekleyen konumda pozisyon alıyorlar. Halbuki o kanatların tam randımanla çalışması için bek oyuncularının da pozisyon bulmak için rakibi zorlaması gerekmektedir.
Galatasaray'da dün gözüme çarpanlar orta sahanın uyumu ve kanatların çok işlek olmamasıydı. Eğer ki bu takım kanatları da içeri sokabilirse o zaman hem skor hem de pozisyon anlamında çok daha zenginliğe kavuşacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder