31 Ocak 2012 Salı

Kazım Kazım Gider...


Herkes Galatasaray'ın kanatlara transfer yapmasını beklerken, bu olayın tam tersi yaşandı ve bir kanat oyuncusu olan Kazım Kazım, Olimpiakos'a kiralandı.

Bu transferin mantıklı olup olmadığını anlamak için, transfer penceresinin kapanmasını beklemeliyiz. Kazım'ın yerine gelecek oyuncuların kalitesine bakarak, bu transferin nasıl bir hamle olduğunu daha net görebileceğiz.

Fakat yerine gelecek ya da gelmeyecek oyunculara bakmaksızın da bir kaç şey yazmak çizmek gerekir.

Kazım, Galatasaray formasıyla iyi maçlar çıkardı fakat bir o kadar da kötü oynadı. Fakat, en kötü "iyi yedek" diye adlandırılabilecek bir oyuncunun, hem de Türk statüsünde olması, bu transferi ilk bakışta mantıksız gösteriyor.

Bazıları Mertan, Okan Derici gibi oyuncuların, Kazım'ın yerini doldurabileceğini söylüyorlar. Bu sadece komik. Gerek milli takım ile, gerek ise kulüp bazında önemli tecrübeler edinmiş bir futbolcu, ne Okan ne de Mertan gibi, evet yetenekli fakat bir o kadar da tecrübesiz bir futbolcuyla kıyaslanamaz. Bu ligde play-off oynanacağını biliyoruz. Bu maçlarda hem tecrübesiyle hem de fiziksel yapısıyla sahada ayakta kalabilecek oyuncular gerekecek. Kazım performansı ile sorgulanan fakat tecrübesi ve fizik kalitesi ile en kötü yedek kulübesinde oturtulması gerekilen bir oyuncu.

Ancak,

Bunları söylerken, yerine gelecek oyuncuların hazır olduğunu da düşünüyoruz. Fatih Terim gibi tecrübeli bir hocanın, Kazım'ın yerine gelecek oyuncuyu hazırlamadan, Kazım'ı göndermesi pek akla yatkın değil. Eğer oyuncu gönderilirken, Fatih Terim başka transfer yapılmayacağını söylediyse, o zaman bizim bilmediğimiz daha derin işler var. Galatasaray, ya rakiplerinin play-off'a girmeyeceklerinden emin, ya da Fatih Terim görevi bırakmak üzere. Çünkü Fatih Terim'in izni olmadan bir oyuncu takımdan gönderiliyorsa, Fatih Terim olayın sabahında takımla beraber antrenmana çıkmaz.

Biz bu olasılıklara pek ihtimal vermemekle beraber, Kazım'ın yerine gelecek oyuncunun hazır olduğunu düşünüyoruz. Kazım'ın Olimpiakos'a kiralanmasının ne derece mantıklı olduğunu, ancak Galatasaray transfer gerçekleştirince yorumlayabiliriz. Eğer Galatasaray oyuncu almayacaksa, ve buna rağmen Kazım'ı gönderdiyse, bu kiralama olayında mantık aramamak gerekir. Bekleyip göreceğiz.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Bursaspor 1 - Galatasaray 0 | Transfere Gerek Yok?!


Sol bekte Hakan Balta sağ bekte Sabri olunca, Galatasaray'ın defansif gücüyle ilgili pek problem olmasa da, ofansif güçte büyük kayıplar oluyor. Sabri yerine Eboue olduğu zaman, Galatasaray rakip kalede çok daha etkili olabiliyor. En azından Hakan Balta - Sabri bek ikilisine göre, Hakan Balta - Eboue ikilisi, Galatasaray'ın ofansif gücünün daha etkili olmasını sağlıyor.

Hakan Balta önünde oynayan oyuncunun resmen esiri. Öndeki oyuncunun rakip kaleye daha yakın olması demek, arkada oynayanın atak oyununa destek vermeyeceği anlamına gelmez. Bu akşamki Bursaspor maçında da, Hakan Balta her rakip sahaya geçtiğinde, mecazi anlamda da gerçek anlamda da topu Riera'ya attı. "Al kardeşin orta mı açacaksın ne yapacaksan yap" beki, Hakan Balta. Hakan Balta'nın bu ofansif zaafı, diğer tarafta hücuma etkisi oldukça fazla olan Eboue ile oynadığı zaman pek göze batmıyor.

Bek oyuncularının atağa yeterli desteği verememesi, orta saha oyuncularının da temkinli atağa çıkması demek oluyor. Beklerin atak oyununa katılıp, rakip sahada top oynaması, orta saha oyuncularına ofansif bir özgürlük verir. Bu maçta da özellikle ilk yarıda, Ne Selçuk ne de Melo, ofansif anlamda etkili olabildi.

İlk yarı golsüz biterken, etkili taraf diyebilecek bir taraf yoktu.

İkinci yarı Galatasaray topu yere indirmek yerine, yine ısrarla havaya kaldırınca, o istediği oyundan çok uzaktı. Zaten dakika 50 civarı, Semih'in hatası ile Galatasaray golü yedi. Bu dakikaya kadar kaleyi bulan şutu olmayan Bursa'nın öne geçmesi, Galatasaray'lı oyuncuları resmen yıktı.

Galatasaray yenilmez bir takım değil fakat Bursaspor bu sene oldukça etkisiz bir görüntü çiziyor. Zira bu maçı 1-0 kazandı fakat gol hariç kaleyi bulan gol girişimi yok. Bu yüzden Galatasaray bu maçı kazanmalıydı.

Galatasaray'ın transfere ihtiyacı yok diyenler, Corluka haberleri basına çıktığında "ne alakası var bu transferin, takımda bir sürü bek var" diyen kişiler, bu maçı açıp tekrar izlesinler. Galatasaray, 4 büyükler arasında transfere en çok ihtiyacı olan takım. "Düzeni bozmaya gerek yok" gibi yorumlar, takımı göremeyenlerdendir.

TIME | KING LEO

26 Ocak 2012 Perşembe

HAFTANIN ARDINDAN 4 BÜYÜKLER

GALATASARAY




*Galatasaray - Ankaragücü maçında, Galatasaray'lı taraftarların açtığı "Dayan Ankaragücü" pankartı, haftanın ardından akıllarda kalan en güzel şeydi.

*Galatasaray beklendiği gibi, zor günler geçiren rakibini 4-0 geçti. Defansın arkasına sarkmalarıyla bildiğimiz Yiğit Gökoğlan, kendi tarzında bir gol atarak, Galatasaray formasıyla ilk golünü atmış oldu.

*Riera, eski günlerinden bir gösteri yaptı. Baskı kurmaya gücü olmayan takımlara karşı, topu iyi kullanabilen bir oyuncu. Ligimizdeki mücadele gücü, onun Galatasaray'daki geleceğini sorgulatıyor tabii ki.

*Bursaspor maçı öncesi, Fatih Terim takımını dinlendirmiş oldu. Özellikle çoğu maçta forma giyen Selçuk İnan'ın dinlendirilmiş olması, Bursaspor maçı için olumlu bir gelişme.


FENERBAHÇE



*Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor'un kazandığı haftada Fenerbahçe'nin kaybetmesi büyük bir yara gibi gözükse de, bu mağlubiyetin İBB tarafından alınması daha kabul edilebilir oluyor.

*Fenerbahçe'nin bu kadar kötü oyunundan sonra bile, maça dönem dönem ortak olması, mücadele gücünün iyi durumda olduğunu gösteriyor.

*Aykut Kocaman'ın 4-6-0'ı, içerde Kayserispor'a karşı iş yapabilir fakat ligimizin en çabuk atağa çıkan takımı olan İBB'ye karşı yapmaz. Nitekim de yapmadı.


BEŞİKTAŞ





*Beşiktaş çok iyi top oynamıyor belki ama kimyasını değiştirmeyi başardı. Geçen dönemlerde, sahadaki takım ile tribündeki taraftarın istek ve arzuları uyuşmuyordu. Uyuşuk "Delgado"lardan sonra, oyunun her saniyesinde maçı kazanmak isteyen bir takım oldu artık Beşiktaş. Antep maçında ise bu takım ruhunun emeğini aldı.

*Gaziantepspor belki altlarda, fakat ligin önemli takımlarından. Beşiktaş, 2 kere geriye düştüğü bu maçta, rakibini son dakikalarda 3-2 mağlub edebiliyorsa, doğru işler yapıyordur.

*Yukarıda bahsettiğimiz takım ruhunun oluşmasında kuşkusuz Carvalhal'in büyük etkisi var. Tayfur Havutçu ile sezona başlamış Beşiktaş ile bu ruh yakalanabilir miydi? Bizim şüphelerimiz var.


TRABZONSPOR




*Olcan'ın 2. yarıda takıma katılmasıyla, Trabzonspor hücum olarak 1 sınıf daha yukarı çıktı. Geçen hafta, her ne kadar saha şartları iyi durumda olmasa da, kendi evinde Galatasaray'dan puan almış ve hatta puanlar almaya daha yakın olmuş bir ekip Eskişehirspor. Bu ekibi 4-1 yenebilmek önemli iş.

*Trabzonspor'un lider Galatasaray ile puan farkı 14. Bu az bir fark değil fakat play-off'lara bu puan farkıyla girilse 7 puana düşecek bir fark olacağını da hatırlatalım.

*Burak Yılmaz bu hafta ligdeki 23. golünü attı.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Eskişehirspor 0 - Galatasaray 0


Bu zeminde oynanan bir maç için taktik analiz falan yayınlamamız komik olurdu. Ayakta durmakta zorlanan futbolcuların, oyun içinde hocalarının planları doğrultusunda ne kadar hareket edecekleri soru işaretiydi. Maç bitince soru işareti yerini ünleme bıraktı. Ama pozitif anlamlar içeren bir ünleme. "Sakatlık olmadı!".

Ne Galatasaray ne Eskişehirspor, kaybedilen 2 puana üzülmesin. Kazanılan 1 puan ile beraber, sakatlık olmaması çok önemli. Benzer bir zeminde Türk futbolunun en önemli bek oyuncularından biri olabileceği öngörülen, Uğur Uçar'ın nasıl sakatlanıp düşüşe geçtiğini hatırlayalım. Sadece o dönem oynadığı kulübü Galatasaray'ı etkilememişti bu durum. Oyuncunun önündeki uzun kariyerin başlarına büyük bir taş koymakla beraber, Milli Takımımızın böylesi yüksek potansiyelli bir oyuncuya kavuşmasına da engel olmuştu.

Ne mutlu ki dün iki takım oyuncuları da böylesi bir sakatlık yaşamadı.

Galatasaray top oynamayı seven bir takım kimliğinde bu sene. Ayağa isabetli toplar en büyük gücü Galatasaray'ın. Ersun Yanal'ın takımının önde basmasının yanında, en büyük engel olan zeminin de buna izin vermemesi, Galatasaray'ın bu özelliğini sahaya yansıtamasına engel oldu.

Eskişehir bu maçtan galip ayrılsaydı, kimse yadırgamazdı herhalde. Galatasaray'ın top yapmasını engelleyip, ayakta daha çok kalan taraf Eskişehirspor'du.

Emre Çolak ve Kazım, ikinci yarıda defansif gerekliliklerini yerine getirmekten kaçınınca, Eskişehirspor orta alanı tamamen işgal etti. Galatasaray bu dönemde Eskişehir defansının arkasına sarkmaya çalışsa da başarılı olamadı.

Fatih Terim'in Kazım'ı beke çekerek, Yiğit'i sağ öne koyması, yönetime bir işaretti. Yönetime "Acele edin" çağrısı. Böyle maçlarda tam anlamıyla takımın bir yıldıza ihtiyacı olduğunu gördük. Selçuk, Melo, Engin, Elmander gibi oyuncular kaliteli oyuncular fakat her zaman sahne almak değil işleri. Galatasaray ile ismi anılan oyunculardan Shaqiri ya da Teixeira gibi oyuncular, maç kilitlendiğinde 2 çalım atıp, uzaktan atacağı şutlar ile bu maçlarda takımlarını öne geçirme yeteneğine sahipler. Büyük takım olmak için her zaman oyunun gidişatını lehinize çevirebilecek yeteneklere ihtiyacınız vardır. Shakhtar gibi takımlar son senelerde bu tarz oyunculara sahip olarak, bunun ekmeğini çok yediler. Hem takım oyunu, hem mücadele hem de bu tarz oyuncuların varlığı; başarı için ipuçları.

Sonuç olarak; Eskişehir, Galatasaray'a göre nispeten daha iyi oynadığı maçtan 3 puan alamadı fakat Ersun Yanal'ın yeni sistemine takımın yavaş yavaş alışmaya başladığını söylemeliyiz. Fakat yine de, zeminden ötürü, bu maçın bir değerlendirme maçı olması çok zor. Galatasaray için ise, zamanı geldiğinde bu tarz maçları da kazanmak zorunda olabilirsiniz. Galatasaray'ın mücadelesi gayet iyiydi, bu zeminde bu maçtan puansız ayrılmamak önemli. Ama, bu maçları alacak spektaküler ya da spektaküler olma adayı olan oyunculara da ihtiyacı olduğunu söylemeliyiz Galatasaray'ın. Fatih Terim de bunu, Kazım'ı beke çekerek yönetimin gözüne iyice soktu.

19 Ocak 2012 Perşembe

Ne Yaparsan Yap Olmuyor Bazen | Real Madrid 1 - Barcelona 2


Mourinho, önceki El Clasico'lara göre dünkü maçta, ileride baskıyı kaldırmış, daha arkada bekleyen ve kontralar ile rakibini vurmayı planlayan bir taktik, strateji ve oyuncu grubuyla sahaya çıkardı takımını.

İnter'in başındayken, Şampiyonlar Liginde Barcelona'yı elediği turda da bu ayarı iyi tutturmuş ve gülen taraf olmuştu. Barcelona'nın pas trafiğini bozabilmekten çok, kendi kalelerinden uzak tutmaktı hedef. Bunu yapabilmek için ise bir oyuncuya ihtiyacı vardı. Defansif özellikleri bir stoper kadar gelişmiş fakat aynı zamanda topla ilişkileri de orta sahada sırıtmayacak bir oyuncu; Pepe. Real Madrid'in La Liga maçlarını izleyen herkes, Pepe, Lass ve Xabi Alonso orta 3'lüsünün, Real Madrid için ne kadar defansif olduğunu bileceklerdir.

Mourinho Pepe'yi orta sahada görevlendirerek, aslında hem oyun içinde rakibe açık vermek istemedi fakat aynı zamanda, orta saha özellikli bir oyuncuya nazaran, duran toplarda daha kuvvetli bir takım çıkarmak istedi. Pepe, Carvalho ve Ramos'lu bir takımın, duran toptan (Puyol golü) böyle bir gol yemesi yakışmadı.

Halbuki maçın başında, o "Kontralı Real" golü bulmuş ve işleri lehine çevirmişti. Mourinho'nun kafasındaki taktik sahada kendini göstermişti. Fakat Barcelona'nın "Kriz Yöneticileri" sahne almayı sevdiklerini göstererek, skoru çevirdiler. Yalnız bunun ile beraber, duran toptaki o hatanın maçın gidişatında çok önemli bir etken olduğunu söylemeliyiz. Eğer o gol olmasaydı, Barcelona hem zamanla, hem de gol atmak ile boğuşacaktı kalan dakikalarda. Beraberliğin de kendilerine yeteceği bir Barcelona, maçı 1-1'e getirdikten sonra beraberlikle yetinmez. Nispeten de, Ronaldo ve Hamit'in kapatması gereken bölgeden, Messi'nin Abidal'e bıraktığı pas sonucu gol geldi. Hamit ve Ronaldo'nun kanadı diyoruz fakat o tarz pozisyonlarda, atak oyuncusunun o bölgeye daha yakın olup, en azından oyuncuyu olmasa da alanı kapatması gerekir. Real Madrid'in atak oyuncuları gerekli defansif desteği her maç vermek zorunda değildirler fakat Barcelona maçı o maçlardan biri değil. Oyunun defansif yönünü sahadaki tüm futbolcular düşünmek mecburiyetindeler.

Mourinho'nun Real Madrid'i, defansif sayılabilecek bir kadro ile Bernabeu'ya çıktı. Kadro kadar, oyun anlayışı da defansif bir kurgu düzenindeydi. Mourinho'nun rakip kim olursa olsun, Bernabeu'ya rakibin oyununa göre stratejik kurgular ile sahaya çıkacağını düşünmezdik. "Acaba çıkar mı?" dediğimiz senaryoların başında kuşkusuz Barcelona maçı vardı. Mourinho bunu düşündü, fakat yine olmadı.

Barcelona kriz yönetmeyi seven bir takım. Bulmaca çözmek gibi. Maç zora girdikten sonra (1-0), o kilidi açmak için oyundan daha da zevk alıyorlar, bu da bir şekilde oyuna yansıyor. Tıpkı, puzzle yaparken gerekli parçayı bulamayıp, onu ararken puzzle'dan daha zevk almak gibi.

17 Ocak 2012 Salı

Son Dönem Forvetlerimizin Genel Özellikleri


Her ligin oyuna bakışı ile doğru orantılı, pozisyonlara göre farklılık gösterecek stildeki oyunculara ihtiyacı vardır.

Ligimizdeki forvet oyuncularına değinelim biraz. Burak Yılmaz bu sene gol krallığını açık ara önde götürüyor. Bunun tesadüf olma ihtimali yok. Kimse tesadüfen, daha ligin bitmesine haftalar varken 21 gol atamaz.

Burak Yılmaz'ın en etkisiz olduğu konu, hava topları. Kafa vuruşlarındaki eksikliğine rağmen ligde 21 gol atabilmiş bir oyuncu. Fakat bu eksikliğini kapatacak ve Avrupa'nın en önemli oyuncuları kadar doğru yaptığı bir şeyler var.

Bu şeylerden en önemlisi defans arkasına yaptığı koşular. Zamanlaması inanılmaz doğru olan koşularla topla buluşma olayında rakipsiz. Yaşının da buna el vermesiyle bu işte çok başarılı şu an. Bir dönemler Avrupa gol kralı olan Baros'un, zamanında Dünya'da bu işi en iyi yapan oyunculardan biri olduğunu da söyleyelim. Baros'un yaşının ilerlemesiyle, belki artık Dünya'da değil ama yine Avrupa'da bu işi yapan iyi oyunculardan. Baros, yaşının getirdiği dezavantajları başka yollarla kapatıyor. İnatçılığını bir kademe daha yukarı çıkarttı mesela. Bu da rakip savunmaları daha da yıpratıyor.

Dediğimiz gibi, Burak Yılmaz'ın bu sene başarılı olmasının en büyük sebebi, muhteşem zamanlamalı koşuları. Bunun yanında da inatçılığı, hep istemesi. Baros ile ortak özellikleri bu. Baros da bu ligde gol kralı olan bir oyuncu. Durağan oynamayı sevmeyen oyuncular, gezgin oynayıp, rakibi sürükleyebilen oyuncular, ligimizdeki en önemli forvet oyuncuları oluyorlar. 2009/2010 sezonu gol kralı Makukula da aynı şekilde. Kuvvetli fiziği ile, defans arası-arkası koşuları iyi yapabilen bir oyuncu. Semih Şentürk. Belki zamanlamalı koşuları yukarıdaki oyuncular kadar iyi değil fakat onun bu açığı kapatmasındaki en büyük özellik, pozisyon alabilme yeteneği. Topun nereye düşeceğini, sahanın hangi noktasında olması gerektiğini bilmesiyle, (Gol sezisi) bu açığını kapatarak, ligimizin önemli forvetlerinden olmuştur yıllarca. Bir de bunun üstüne, yukarıdaki diğer oyuncular gibi istekli ve hep golü düşünen zorlayıcı stili eklenince, doğal olarak "başarılı forvetler" kategorisinde kendine yer buluyor.

Son vuruşları söylemiyoruz bile. Bu oyunculardan bahsederken, son vuruş değerlendirmesi yapmak futbol günahı olur.

15 Ocak 2012 Pazar

"Bu Kulüp" derken?


Bir öğretmen ile Futbolcuyu ayırt eden ne? Para. Üst liglerdeki oyuncular bir memurdan daha çok kazanıyor.

Futbolculuk, sizi sıradan bir insan olmaktan ayırt ediyor yani.

Yani; Arda Turan'nın normal bir insandan daha fazla para kazanmasını sağlayan, Galatasaray.

Bu blogda her zaman kendisini destekledik. Gururumuz olarak lanse ettik. Attığı gol ya da yaptığı asistlerde, kendisi kadar sevindik.

Acaba "bu kulüp", "o kulüp" diye bahsettiği Galatasaray olmasaydı, şu an nerede olurdu kendisi. İspanya'nın en önemli takımlarından birinde oynuyor. Bunu tamamen "o kulübe" borçlu.

Taraftarlar, ezeli rakibi Fenerbahçe'ye gitmesini hazmedebilir. Takımlarını sezon öncesi bırakıp gitmesini bir yerde anlayabilir. Profesyoneldir der. Fakat kimse kusura bakmasın ama, milyon dolarlar - eurolar kazanmasını sağlayan Galatasaray'a saygısızlık yapmasını, sadece Galatasaray'lılar değil kimse kabul edemez.

Açıklamalarında, "Bülent abiye bile..." tarzı cümleler kuruyor. Bilmeli ki, Bülent abisi "o kulüp" hakkında bir defa bile olumsuz açıklamalarda bulunmadı.

Arda'nın kaptan olduğu Galatasaray ortada. Bülent Korkmaz'ın kaptan olduğu Galatasaray ortada. İşte fark burdaydı. Galatasaray'lılar hiç üzülmesin. Geçen senenin kaptan olduğu takımın değiştiğine sevinsin.

Lefter'i anma programına canlı bağlanıp, Galatasaray'ı şikayet eder nitelikte konuşmak, hem Lefter'e saygısızlık hem de onu sevenlere. Başka bir programda veya söyleşide, bu düşüncelerini dile getirirsin, daha anlaşılır ve kabul edilebilir olabilir belki. Fakat bu nasıl bir birikmişlik ki, Lefter'i anma programında, iki taşın arasında Galatasaray'ın vefasızlığından bahsediyorsun? Asıl vefasızlık bu değil mi?

Galatasaray'lılar senelerce Sabri ile dalga geçtiler. Hala da geçiyorlar. Taraftar Arda'ya taptı. Sezar'ın hakkını Sezar'a vermeyi öğrenelim lütfen. Kıymet bilelim. Her şey saha içindeki oyun zekasında bitmiyor. Bu sadece Galatasaray kulübü ile ilgili değil.

Galatasaray'ın iyi performansı eminiz ki kendisini memnun etmiyor. İnsanın doğasında vardır; terkettiği kişinin, kurumun mutluluğunu istemez. Önemli olan bunu kontrol altına alıp, arkada bırakabilmek. Bizi hayvanlardan da ayıran bu tip özelliklerimiz zaten.

"Bu kulüp", "O kulüp" lafı, koskoca Galatasaray'ı küçültmez. Fakat yetiştiği kulübü küçümsemeye çalışan kişiyi küçültür. Yazık.

Galatasaray 5 - Karabükspor 1 | Hızlı Analiz

Muslera olmasa maç ne olurdu bilinmez ama Galatasaray için bu kadar kolay bir maç olmayacaktı, o kesin.

İlk 11 ve saha dizilişi:



Ataklarda sahaya yayılım:



Hakan Balta, sezonun en iyi maçlarından birini çıkarttı. İlk defa atağa çıkmaktan bu kadar çekinmeyerek oynadı. Böylelikle Emre'nin rakip kaleye daha yakın oynamasını da sağlamış oldu. Bir diğer kenarda ise, Ujfalusi ve Kazım birlikteliğinin, diğer kanat kadar başarılı olmasını söylemek güç. Kazım resmen yokları oynadı.


Atak varyasyonu 2:



Semih ve Servet'in, defansı önde kurmaları, Galatasaray kalesinde tehlikeler anlar yaşattı. Ujfalusi ve Semih ikilisindeki uyum, Servet ve Semih ikilisinde gözlemlenemedi.

Değişikler sonrası Galatasaray:



Baros ve Elmander'i 90 dakika sahada tutan Fatih Terim, Sercan'ı sağ açıkta görevlendirdi. Kazım'ın yerine Sercan o bölgede daha etkili gözüktü. Servet'i oyundan çıkarıp, Sabri'yi oyuna alan Terim, böylelikle Ujfalusi'yi kendi bölgesine çekti ve Semih - Ujfalusi ikilisine döndü. Engin Baytar ise sol bölgede, Emre Çolak'ın bölgesinde görevlendirildi. Sol tarafta oynasa da, göbekten içeri dribblinglerle, Karabük kalesinde tehlikeler yarattı. Golünü de bu şekilde attı.


Galatasaray için kolay bir maç olmayacakken, Muslera bu maçı Galatasaray için kolaylaştırdı. Önemli kurtarışlar ile maçın Galatasaray adına tehlikeye girmesini engelledi. Tartışmasız maçın adamı seçiyoruz.

13 Ocak 2012 Cuma

Galli Ersun Yanal QPR'da! | Mark Hughes


Galler milli takımı, Blackburn Rovers, Manchester City, Fulham ve son olarak da Queens Park Rangers. İngiltere'nin en iyi 4-5 takımı hariç, diğer takımlar hoca aradığı zaman, ilk isim Mark Hughes oluyor. Bizim Ersun Yanal gibi.

Manchester City'nin başına da bir nevi kurtarıcı olarak geldi. Günü kurtarsın hesabı. Sven-Goran Eriksson'ın takımdan kovulmasıyla, Hughes, City'nin başına geçmişti.

Fulham'ın başına geldiğinde, biz onu bu takıma çok yakıştırmıştık. Büyüklüğü ve çapıyla tam onun tarzı bir takım gibiydi aslında.

Liverpool'un, Roy Hodgson'ı Fulham'dan ayırmasıyla, Fulham Yöneticilerinin ilk durağı Galli Ersun Yanal olmuştu.

Ve kendisi bir devre arası transferi gerçekleştirdi. Mark Hughes QPR'ın yeni menejeri oldu.

İşin kendisi adına en acı tarafı, Blackburn Rovers'daki 4 senelik çalışmasının ardından, artık uzun vadede bir takımda barınamıyor olması. Aynı zamanda, yine Blackburn Rovers'dan sonra, bir planın parçası olarak görev aldığını göremiyoruz. 1-2 senelik "ufak menejerlikler"le geçiyor kariyerinin bu dönemi.

QPR'a transferi de, devre arası gerçekleşmesi nedeniyle bize gösteriyor ki, kendisi yine bir planın parçası değil. Çalıştığı takımlar artık onu, "bir geçiş dönemi menejeri" olarak görüyor. Umarız ki bu defa kendisini, QPR'da bir planın parçası yapabilir.

12 Ocak 2012 Perşembe

Büyükler İşin İçinde Olmazsa, Büyüklük Nerede?


Lig tablosuna bakınca, ilk 5 içinde 4 büyüklerin olması, sadece orada olmaları anlamına mı geliyor size?

4 büyükler 2. ligde de oynuyor olsalar, bü ülkenin en başarılı ve tecrübeli futbol takımları.

Anadolu takımlarını, küçümsemediğimizin altını hemen çizelim. Onların başarılarını, bu blogu takip eden herkes, nasıl taktir ettiğimizi bilirler. Bizim düşüncemiz, futbolumuzdaki pislik temizlenince, Anadolu takımlarımızın daha başarılı olacağı yönünde.

Neyse saptırmayalım.

En tecrübeli ve başarılı dedik, 4 büyükler için. Demek bile ayıp bunu zaten, öyle. Başka memleketlerden futbolseverler, Süper ligimizin puan tablosuna bakınca, adını bildiği takımları tepede görmek isterler. Ya da beklentileri bu yöndedir. Son dönemde en fazla 2 tane büyük takımımız, en üstte gözüktüler. Onun haricinde kopmalar, havlu atmalar...

Bırakın yurtdışından nasıl gözüktüğünü, bizim de aslında beklediğimiz bu. Büyükler her zaman yarışın içinde olmalılar ki, küçükler de heyecandan kopmasın.

100 metre yarışı düşünün. Yarışın ilk 2 favorisi geride kalırsa, heyecan kaybolmaz mı? Bakın yarışın favorileri kazansın demiyoruz. Ama beklentilerin yüksek olduğu kişiler veya takımlar, bir şekilde yarışın içinde olmalılar ki, bu hem favori olmayanları güçlü kılsın, hem de gerçek favorileri layık olduğu yerde tutsun. 100 metreye dönersek, favorilerin yarışı kaybetmesi, izleyici için çok mühim değil. Fakat sürpriz yapan koşucuların, o sürprizi yaparken favoriyle çekişmesi en büyük beklenti.

Büyüklerin ya da favorilerin, umutsuz olduğu liglerde, maçlarda; küçüklerin de hevesi kaybolur. Onlar, favorilerin gerçek favori olduğu lig ya da maçları kazanmak isterler.

Ligde, tepelerde büyüklerin olması, eminiz ki Anadolu takımları taraftarlarını da memnun ediyordur. Büyükler işin içinde olmazsa, büyüklük nerede?

10 Ocak 2012 Salı

Fenerbahçe 3 - Gaziantepspor 1 | Maç Analizi

Geçen seneye göre gücünü %40'lar kadar kaybetmiş Fenerbahçe'den sonra, Aykut Kocaman'ın teknik direktörlük yeteneklerini algılayabilmemiz daha kolaylaştı. Hiçbir kırmızı kart çıkmış maçtan sonra "O kart olmasaydı, x x olurdu" tarzı cümleler kurmayı sevmedik. Analizlerimizi takip edenler bunu bilirler.

Fenerbahçe'nin, Emre'nin olmayışından dolayı çıktığı ilk 11'i gördükten sonra garipsedik. Emre yoksa, onun yokluğunu Gökay ile falan dolduramazsınız. Gökay 10 üzerinden 3 ofans yapabiliyorsa, Emre 10 üzerinden 7 yapar. Takımın gol yollarında sıkıntı çekebileceğini sadece bundan bile öngörebilmek mümkünken, tabii daha başka detaylar da var.



Mehmet Topuz'un sağ çizgide veriminden memnun olan kaç Fenerbahçe'li vardır acaba? Bir oyuncu düşünün ki, göbekten etkili dribblingler yapabiliyor, top kazanma özelliği var ve şut yeteneği fark yaratan cinste. Fakat sürati ve çabukluğu yeterli değil. Bu oyuncuyu çizgide oynatmak yok etmek olacaktır. Mehmet Topuz dün maçın ilk yarısında resmen yoktu. Hem Gökhan Gönül'ün zorlanmasına neden oldu hem de kendisi takımına katkı sağlayamadı. Yukarıdaki ilk 11'e bir bakın. Gol beklenilen oyuncular öncelikli olarak; Semih, Stoch ve Alex. Alex önündeki oyuncunun formu ile oynayabilen ve golcü bir kimliğe bürünebilen oyuncu. Semih'in son dönemdeki form durumu belli. Bu 2 oyuncunun da ilk yarıda etkisiz olmasının sebebi birinin formsuz olması, diğerinin ise önünde oynayan oyuncunun formsuzluğundan etkilenmesi. Sol taraftaki Stoch, ilk yarıda Fenerbahçe adına gole en yakın isimdi. Uzaktan şutlar ile bir kaç defa Antep kalesini yokladı ama golü bulamadı. Aykut Kocaman'ın, Emre'nin yokluğunu Gökay ile kapamaya çalışması gerçekten anlamsızdı. Madem o bölgede bir Emre'n daha yok, o zaman Kadıköy'de, ilk 11'ine bir ofans oyuncusu daha eklemekten kaçınmayacaksın. İlk yarıda Fenerbahçe'nin düştüğü durumu hepimiz gördük. 3 gol yemiş bir şekilde kapatabilirdi Fenerbahçe ilk yarıyı.

İkinci yarıdaki değişiklikler de yeterli değildi! Kimse Fenerbahçe maçı kazandı diye fazla irdelemeyecektir ama, ilk gole kadar Fenerbahçe, "al gülüm ver gülüm" tadındaydı.

SENERYO 1


Gökay yerine Caner, Semih yerine Bienvenu. Aykut hoca çift forvete karşı! Buradaki 2 değişikliği sakına 2 değişiklikmiş gibi algılamayınız. Semih yerine Bienvenu'nun takıma girmesi, takıma hiçbir etki yapmayacaktır ki dün de yapmadı. Caner ile bir hamle yapmak istedi Aykut Kocaman. Caner'in atak yönünden faydalanarak, Kadıköy'de, Gaziantep'i açmak istedi. Yukarıdaki taktik masasında da göreceğiniz gibi, Caner 1. senaryo olarak Gökhan'ın önünde oyuna başladı. Burdaki doğru, Caner'in oyuna girmesi değil, Caner'in oyuna girerek, Mehmet Topuz'un gerçek bölgesi olan orta sahaya gelmesi oldu. Dikkat ederseniz, Mehmet Topuz'un tehlike yaratacak çıkışları ve şutları bu süreçten sonra gelmeye başladı. Zaten golünü de attı. Bizim görüşümüz, Fenerbahçe gibi bir takım Kadıköy'de, sadece Baroni'yi o bölgede bırakarak, çift forvetle oynayabilir. Korkak oyun, rakiplerinin de üstüne gelmesini kolaylaştırıyor. İlk yarı atağa neredeyse hiç çıkmayan Ziegler, rakibin eksilmesiyle, rakip bölge çizgisine sık sık indi ve gollerde de büyük pay sahibi. Karşısındaki oyuncunun atılmış olması tabii ki Ziegler'in çok daha rahat oynamasını sağladı. Dikkat ederseniz, maçın başında Ziegler'i LB (Left Back) olarak taktik tablosuna yazdık. İkinci yarıda tam bir WB (Wing Back) gibi oynadığından, bu şekilde değiştirdik.

SENERYO 2



Stoch'un, Alex'in yanına gelerek oynaması zaten Fenerbahçe'nin beraberliği yakalamasını sağlamıştı.

Mehmet Topuz göbekten uzaklaştırıldıkça ve forvet çıkarıp oyuna forvet sokuldukça, Fenerbahçe daha zor maçlar görebilir. En azından içeride, Fenerbahçe'nin formsuz olmalarına rağmen çift forvetle oynayabilmesi gerekir.

Aykut Kocaman, geçen sene bir şekilde skoru buluyordu. Lugano, sürpriz çıkışlarda olsun, Niang'ın yoktan var ettikleri olsun, Dos Santos'un sol taraftan yarattıkları olsun... Bu sene bu oyuncuların artık olmadığını bilmeli. Artık "nasıl olsa gol olur" vakti değil. Doğru taktik ve oyuncu dizilişi, Fenerbahçe'nin geçen seneden daha çok aradığı bir şey.

Manchester City - Manchester United Tünel Kamerasından Özel Görüntüler

Devler de Gol Yer | 2 Kanat Topu 2 Gol



La Liga'da bu hafta, Barcelona Espanyol deplasmanından 1-1'lik skorla döndü. Real Madrid içeride, Granada'yı 5-1 mağlup etti. Yani iki takımdan biri kazanırken, toplamda iki takım 6 gol atmış, biz başka bir şeye dikkat çekeceğiz. İki takımda bu hafta birer gol gördü ağlarında. Gözümüze çarpan ve sizin de farketmenizi istediğimiz şey ise bu yenilen 2 golün benzerlikleri. 2 dev takımda golleri sol taraflarından gelen orta sonucu görüyorlar. Türkiye'de, spor programlarında bu tarz goller yendikten sonra, futbolcuların özel hayatlarından, profesyonellik anlayışlarına kadar tartışılıyor. Demek istediğimiz; böyle goller yeniyor. defans 4'lünüzün bonservis bedeli 500 milyon Euro civarında olsa da yeniyor.

Tabii ki defans'ın hatası bu 2 golde de çok büyük. Ama futbolun doğasında bu hataların olduğunu bilip de oyunculara yaklaşmalıyız. Futbolculardan beklenen, hatasız oynamaları değil, minimun hatada oynamalarıdır.

Real Madrid'in yediği gol, Barcelona'nınkinden daha basit. Ceza sahası içinde az sayıda yakalanıp, çok boş bir kafa vurduruyorlar. "Geri dönememe" golü olmuş yani.
Barcelona'nınki ise daha kabul edilebilir fakat %100 hata barındırıyor tabii. Fakat o top filelere gidince, yiyen takım olarak siz hatalı oluyorsunuz ve rakip takımın hanesine +1 yazılıyor.

6 Ocak 2012 Cuma

Galatasaray 4-4-2'si | VideoAnaliz

Galatasaray'ın, İBB maçındaki ilk 11'i baz alarak hazırlanmış olduğumuz bir analiz videosu.




Miksteki problemler nedeniyle, sesteki boğukluk için özür dileriz.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Emre Çolak 3'lü Çektiriyor!

Galatasaray 4 - İBB 1 | Tribün İçi Maç Fotoğrafları

Galatasaray kaldığı yerden devam ediyor.


Galatasaray kornerde alan savunmasını tercih ediyor.


UltrAslan

Eboue taça gidiyor.


Arif Erdem kulübesiyle konuşuyor.

Aynı zamanda Selçuk İnan, Melo'nun yokluğunda, topu defanstan çıkaran ilk oyuncu konumundaydı.

Selçuk İnan, Melo'nun yokluğunda, oyunu daha geride karşıladı. Engin ise Selçuk İnan'ın "Melo'ylayken"ki pozisyonunda.


Selçuk İnan, Eboue'ye yardım ediyor.


Semih Kaya, Webo ile adam adama oynuyor.

Webo'nun kırmızı kartından sonra...



İBB korner kullanıyor.

İlk yarı sonu.


İkinci yarı için oyuncular sahaya çıkıyor.

Eboue atakta.

İBB frikik kullanıyor.

Gol sevinci.


Elmander oyundan çıkıyor.

Baros'un golü sonrası gol sevinci.

Fatih Terim - Arif Erdem


Sağ bek(!) Eboue ceza sahası içerisinde top bekliyor.

Kazım Kazım çıkıyor, Sercan giriyor.

Baros çıkıyor, Ceyhun giriyor.

Riera.

Arif Erdem - Taffarel :)

"Hep beraber tribüne"