30 Kasım 2011 Çarşamba

Podcast: La Liga'nın Büyüklerine İlk 13 Maçlık Hızlı Bakış

Melo Fenerbahçe'de derken?!


İngiltere'nin oldukça takipçisi olan internet sitelerinden insidefootball.com, bugün Felipe Melo ile ilgili bir haber yayınladı.

Haberin linki burda: http://www.insidefutbol.com/2011/11/29/no-regrets-over-paris-saint-germain-snub-for-felipe-melo/53470/

Habere göre; yazın transfer döneminde, Felipe Melo'nun PSG yerine Türk takımlarından Fenerbahçe'yi seçtiği için pişman olmadığı yazıyor. PSG sportif direktörü Leonardo ile telefonla bir çok kez görüştüğü söylenen Melo, özür dileyerek Türkiye'ye gitmek istediğini söylemiş. Şu an oynadığı kulübün Fenerbahçe olduğunu okuyunca, haberdeki yan unsurlara inanma ihtimalimiz azalıyor ve hatta yok gibi.

Utanmasalar Melo'nun ağzından ''Alex ile çok iyi anlaşıyoruz'' gibi bir cümle de ekleyebilirler habere :)

29 Kasım 2011 Salı

Bir Teknik Özellik: Top Kontrolü


Top kontrolü, futbolun en temel yapı taşlarından olup, bir futbolcunun teknik kapasitesini yargılama konusunda en hızlı cevap alabileceğimiz soruların başında gelmektedir. Bir çok alt başlığı olduğundan, benim atladığım olursa yorum bırakıp, konunun eksik kısımlarını kapatmamı sağlayabilirsiniz.

Her futbolcu ''topun kimyası'' hakkında, mesleğinin gerektiği kadar temel bilgiye ister istemez sahip olur. Fakat bazıları bunu daha iyi algılarken, bazılarının alabildiği daha kısıtlı olabilir. Top hangi şiddetle, hangi açıdan gelirse, nasıl reaksiyon göstereceğini algılayabilmenin seviyeleri vardır. Teknik dediğimiz şey geliştirilebilen bir şey olsa da, her futbolcunun çıkacağı en yüksek sınıf farklıdır.

Top kontrolü gerektiği gibi yapıldığında pozitif olarak dönüşleri epey bir fazla olacaktır. İyi kontrol demek, bir sonraki hamleyi daha sağlam yapabilmek demek. Rakip ile oyuncu arasındaki mesafeyi daha ''sağlamlaştırmak'' demek. Kötü kontrol sonucu doğacak top kayıplarını engellemek demek.



TOP KONTROLÜNDE YÖN

Gelen topu bir yöne doğru kontrol etmek, bir sonraki poziyonun oluşumundaki önemli etkenlerdendir. Yerden gelen topa da havadan gelen topa da farklı yöntemler ile kontrol yapılırken yön verilebilir. Topa hakim olma esnasındaki vücut şekli ve ayağın farklı bölgelerini kullanmak, top kontrolünde topu istediğimiz yöne doğru yönlendirmeye yardımcı olacak etkenlerdir. İki şey için önemlidir gelen topun kontrolündeki yön. 1)Savunma. 2) Hücum. *Savunma: Top ile rakibin arasına vücudu koymak için, gelen topun rakibe bakan tarafından topu kontrol etmek, bu işi kolaylaştıracaktır. (Ne diyor bu?) Sol çaprazınızda rakip oyuncu olduğunu farzedin. Sizin topu sağ çaprazınızda bulunan takım arkadaşınızdan aldığını düşünelim. Siz eğer topu sol çaprazınızda olan rakibinizin yönünün aksine kontrol ederseniz, vücudunuz ile topu rakipten daha uzakta tutarak, rakibin topa sahip olmasını engelleyebilirsiniz. Bu en basit denklem oldu çünkü rakibin sadece sol çaprazda olduğunu düşünmek hayal. Bu yüzden çizgide oynamak daha güvenli gelir bazı oyunculara. 360 derece kontrol etmesi gereken bir alan yerine arkasında çizgi olduğunu bilen oyuncu, top kontrolündeki bazı olasılıkları eleyeceği gibi, bir çok durumda da daha rahat hissedecektir. *Hücum: Top kontrolünde yön sadece savunma değil hücum anlamında da artılara sahiptir. Oyunun hangi tarafa doğru yönleneceğine karar verir. Atakların şekillenmesine ve olgunlaşmasına kadar etkili olabilir.

Video'nun 00:24 anındaki Zidane'ın kontrolü, atakların nasıl şekilleneceğine karar verecek nitelikte bir top kontrolüdür mesela.




YERDEN GELEN TOPA KONTROL



Yerden gelen top ayak içi, dışı ve üstüyle kontrol edilebilir. Zeminin kalitesinin en çok içinde olduğu kontrol şeklidir. Genelde oyuncular yerden gelen topu ayak içiyle kontrol etmeyi tercih ederler. Topu yumuşatmak için ve tam hakimiyeti sağlamak için ayak içi hakimiyeti önemlidir. Ayağın içi, dışı ve üstüyle kontrol edilen toplar yön vermedeki belirleyici rolüne bu kontrolde de devam edecektir.


HAVADAN GELEN TOPA KONTROL

a) Ayakla: Genellikle ayağın üstü kullanılır. Ayak içi de ayak üstü kadar tercih edilmez. Havadan gelen topu ayak dışıyla kontrol etmek çok nadir görülür. Havadan gelen topu ayakla kontrol ederken topun geliş hızına göre de ayağı, top ayağa değdiği anda aşağı çekmek gerekir ki top iniş yaparken ayaktan sekmesin. Yumuşatmak için ayağı da topun geliş hızına göre çekmek gerekir.





b) Göğüsle Kontrol: Havadan gelen toplarda belki de en çok kullanılan kontrol şeklidir. Bu da 2'ye ayrılır. Birincisi gelen topu göğüsle direk yere indirerek topu kontrol etmek, ikincisi ise, göğüste topu yumuşatıp öyle zemine indirmek. Birinci seçenekteki topu direk göğüsle yere indirmek, genellikle boş alana doğru yapılır ve ardından yüksek olasılıkla dribbling gelir. Bu kontrolde topu indirmek istenilen yöne doğru göğüs çevrilir. Böylelikle top istenilen bölgeye doğru iner. İkinci seçenekte ise, topa hakim olmak amaçlı top göğüse alınır. Amaç topu tutmak olduğu için, iyi bir kontrol gerektiğinden, eller paralel bir şekilde öne doğru kaldırılır ve göğüs toparlanır. Böylelikle topun değdiği göğüs bölgesi kontrol edilebilir duruma getirilir.





c) Diz Kontrolü: Tercih edilme sebebi topun futbolcu vücudunun o bölgelerine denk gelmesidir. Diz topu yumuşatmak için çok elverişli olmak ile beraber her pozisyon için elverişli değildir. Kullanabilmek için topun vücudun o bölgesine doğru geliyor olması gerekir. Bazen de top çok yukardan geldiğinde, göğüs yerine, diz tercih edilebilir.




AYAK ALTI KONTROL

Bu kontrol şekli, hem havadan hem de yerden gelen toplar için kullanılır. Havadan gelen toplar için, top yere değer değmez ayağının altı ve zemin arasında topu sıkıştırmak gerekir. Bu kontrolde zamanlama önemlidir. Genellikle zaman kazanmak ve sahada takım arkadaşlarının yayılışına bakabilecek 1-2 saniyelik zamanı kazanmak için kullanılır. Yerden gelen topta ise, gelen topa ayak tabanını göstererek, top ayağa vardığı anda, topu ayak altı ile sıkıştırmak ile yapılır. Ayak altı ile kontrol edilen top, futbolcuya daha güvende hissetme imkanı tanır. Topa tamamen sahip olma hissi verir ve rakip oyuncuların topu alması için sadece oyuncuyla değil, oyuncunun ayağının altı ve zemin arasında sıkışmış top ile de uğraşması gerekecektir.




Tüm bu kontrollerin aslında topun gelme şiddetine göre de farklılık göstereceğini unutmamak gerekir. Topun şiddeti, gelme hızı ve yönü; top kontrollerinde farklılıklara neden olabilir.

28 Kasım 2011 Pazartesi

ÇİFT YÖNLÜ ORTA SAHA | OYUNCU ÖZELLİKLERİ


''Orta sahada oyunu çift yönlü oynayan futbolcu'' bir ünvan niteliğindedir. Bunu kazanmak pek de kolay değildir. Bu ünvan için komple futbolcu özelliklerine sahip olmak bir zorunluluktur. Çift yönlü oyuncuları 3 farklı özellik üzerinden incelemek gerekir. Teknik, mental ve fizik.

Çift yönlü oyuncu yapısının ne olduğunu anlayalım ilk önce. Takımının hem atak organizasyonlarında pay sahibi olacak, hem de defansif özellikleriyle takımının savunma gücüne destek verecek oyunculardır.

TEKNİK: Teknik açıdan bu oyuncuları da iki yönlü tartışmak gerekir. Birincisi, top ile beraber olan teknik kapasiteleri. İkincisi ise, topsuz alandaki tekniğe dayalı yetenekleridir. Top ile olan teknik yeterlilikleri oynadıkları bölgenin kritik olmasından ötürü çok önemlidir. Kaybedilen topların, yanlış hatalı pasların faturaları ağır olabilir. Bu yüzden ''Top Kontrolü'' ve ''Pas Becerisi'' bu oyuncuların top ile beraber olan teknik yeteneklerinin en önemlileridir. (Passing, Ball control (first touch). Çift yönlü orta saha oyuncuları için topsuz alandaki tekniğe dayalı en önemli özellikler ise, ''Markaj'' ve ''Top Çalma''dır. Taktiğe göre alan savunmasını ya da adam savunmasını iyi yapabilecek oyuncu sahanın bu bölgesinde rakibin nefes almasını zorlaştıracaktır. Bunun üzerine top çalma yeteneğinin olması da rakibi hataya itecek önemli özelliklerdendir. Kaybedilen topun hızlıca geri kazanılmasında katkı sağlayacaktır. (Marking, Tackling).



MENTAL: Pozisyon alma (Positioning), Konsantrasyon (Concentration), Cesaret (Bravery), Yaratıcılık (Creativity) orta sahadaki çift yönlü futbolcular için en önemli mental özelliklerin başında gelirler. Pozisyon alma, oyuncunun sahadaki yerini kaybetmemek ve rakibin ataklarını kesmeyi daha kolay hale getirmenin yanında, rakip kalede de doğru konumlandırma sonucu gole daha yakın olmayı sağlar. Konsantrasyon, hem defansif hem de ofansif düşünmek zorunda olan futbolcular için belki de en önemli özelliklerden biridir. Konsantrasyonunu kaybetmeyen oyuncu her daim saha içinde olur. Hem mental hem de fiziksel olarak. Cesaret önemlidir çünkü bu bölgedeki oyuncular sorumluluk almalı ve top istemekten çekinmemeli. Cesur olmak ise bunun için en gerekli özellik. Yaratıcılık, oyunun kurulumunda oyunculara çok yardımcı olur. Defansif anlamda pek bir artısı olmasa da, hücumda gerekli varyasyonların sağlanmasında %100 rol sahibidir.




FİZİK: Güç (strenght), Kondisyon (Stamina), Çeviklik (Agility), bahsettiğimiz oyuncu yapısı için fiziksel en önemli 3 özelliktir. Güç, oyuncuların ikili mücadeleler de ayakta kalmasını ve o bölgede daha diri olmasını sağlayacaktır. Güç, her futbolcu için gerekli olan özeliklerden biridir zaten. Fakat çift yönlü orta saha oyuncuları için olmazsa olmazların başında gelmektedir. Kondisyonun da güçten pek bir farkı yok. Hatta zaman zaman gücün önüne bile geçebilir. Adı üstünde ''çift yönlü'' dendiği zaman, top kaybedildiğinde ileride kalma lüksü olmayan futbolculardan bahsediyoruz. Her daim geri dönme ve her daim ataklara katılması beklenen oyuncular için, kondisyonun önemli bir özellik olmadığını söylemek komik olurdu. Çevik olmak bölgedeki dinamizmi arttıracak özelliklerin başında gelir. Hantal olmaktansa çevik ve çabuk olan bir oyuncu hem savunmaya hem de hücuma daha hızlı katkı sağlar.


27 Kasım 2011 Pazar

Galatasaray 2 - Sivasspor 1 | Kendine Silah Doğrultma Sanatı 2



Galatasaray'ın 9 kişi kalması, ileriki tarihte bu maçı hatırlatacak şey olacak. İşin garibi bu maç Galatasaray'ın Arena'da 2. defa 9 kişi kaldığı maç oldu. Fenerbahçe'nin puan kaybettiği ve Trabzonspor - Beşiktaş maçının olduğu bir haftada kaç kişiyle kazandığın önemli değil, sadece kazanmak önemli.

Genel: Galatasaray ilk yarıda önemli sayılabilecek pozisyon vermedi. Fakat gol haricinde önemli pozisyonlara girdiğini de söylemek zor. Burdan anlamak daha kolay olacaktır. Galatasaray bu maça Elmander ve Baros ile çıkmış olsa da, rakip kalede önceki tek forvetli sisteme göre daha fazla pozisyona giremedi. Hatta belki daha az pozisyon bile bulmuştur. Orta sahada yaratıcı oyuncu eksikliğinden bahsediliyor fakat bence Galatasaray'da kanatların hiç işlememesi üretkenliğin kısır olma sebebi. İlk yarının sonunda Balta'nın aslında Baros'a kestiği topta araya giren Engin topu ağlara gönderiyor. 1-0. 60 dakikada Baytar'ın muhteşem başında kaleciyle karşı karşıya kalan Baros yerde kalınca, Galatasaray penaltı kazanıyor. Baros golü buluyor. 2-0! 70. dakikada Erman'ın sol taraftan düzgün vuruşu skoru 2-1 yapıyor. Bu da maçın skoru oluyor.



Galatasaray'ın göze çarpan artıları:

*Semih'ten bahsederken ''Maşallah'' diye başlamak gerekir. Bu yaşta fiziği ile sırıtmayan bir oyuncu ama artık daha fazla forma şansı almaya başlayarak, aynı zamanda özgüven de depoladı. Dikkat edin topla beraber de çok rahat ve olumlu oynayabilen bir oyuncu. Ondan bahsederken sadece fiziğini değil, arkadan, dikine attığı olumlu pasları da konuşmak gerekir. Gökhan Zan ve Servet'ten top ile daha iyi olduğu kesin de, Ujfalusi ile de kapışabileceğini düşünüyorum. Erman'ın attığı golde oyuncuyu kaçırması doğru fakat bu hatadan sonraki reaksiyonu ve maçtan düşmemesi onun adına en önemli şey.



**Engin Baytar fizik olarak yükseliyor. Zaten ilk yarı sonunda en çok depar atan ikinci oyuncu. Birincisini merak ediyorsanız, Elmander. Engin, hem maçta golünü attı hem de Baros'un penaltıyı kazandığı pozisyonda ona çok güzel bir pas çıkardı.

***Eboue mevkisinde şans buldukca, ritmini yakalamaya başladı. İlk yarı sonunda takımın en çok koşan 5 oyuncu sıralamasında Kazım ve Eboue var. Sağ taraf verimsiz olsa da fizik olarak ayakta.

****Selçuk İnan'ın frikikten gol atması çok yakındır. Beşiktaş maçında da gole çok yaklaşmıştı, bu maçta da ilk yarıda çok yaklaşmasına rağmen golü bulamadı. Belli ki bu konuda çalışmaları arttırmış.


Galatasaray'ın göze çarpan eksileri:

*Takım topu kaybettiğinde agresif ve istekli bir şekilde topu geri kazanmak için çok büyük özveri sergiliyor ama bu ne yazık ki henüz maçın tamamını etkileyecek durumda değil. Bu özelliği 60'a kadar değil 90'a kadar çıkarması şart Galatasaray'ın. Bir süreden sonra yaşanılan fizik kaybı çok sırıtıyor.

**Riera ve Kazım. İki oyuncu da yetenekli, peki. Ama ben ne yapayım o yetenek benim işime yaramıyorsa? Bu tıpkı, Hiddink'in çok iyi bi teknik direktör olması ama Milli Takımımıza fayda sağlamaması gibi. Galatasaray'ın kanatları resmen işlemiyor. İki oyuncu da oynadıkları bölgenin gerekliliklerini yerine getirmiyor. Her seferinde içeri kattetmek. Artık biraz çizgiye inmeyi de düşünmeliler. Zaten koskoca ilk yarı boyunca maçta korner yok. Çizgiye inmediklerinin en büyük göstergesi. Aynı zamanda sağ arkada oynayan Eboue de içeri kattederek oynayan, aslında çizgide kalmayı çok sevmeyen bir oyuncu. Bu yüzden sağ taraf, sol tarafa göre çizgide daha da etkisiz. Riera dakika 80'de hala uzun deparlar atabiliyordu, fizik olarak sıkıntısının kalmadığını söylemek lazım. 2-3 hafta içinde daha iyi olacağını düşünmekle beraber, bu sürecin kendisinin Galatasaray'daki geleceğini de şekillendireceğini tahmin ediyorum.


***Futbolda agresiflik kontrollü şekilde kullanılınca lehinize silah olur. Kontrolsüz agresiflik kendinize doğrulttuğunuz bir tabancadan farksızdır. Galatasaray'ın kendine doğrulttuğu o silahın tetiğini çektiği maç hatırlarsanız Gaziantep maçıydı. 2-4. Bu maçta da silahı kendine doğrulttu fakat tetik bu sefer çekilmedi. 9 kişi maç kazanmayı geçin kaybetmemek de çok zordur. Galatasaray, agresifliği kontrollü hale getirme sinyalleri verse de hala tam anlamıyla bunu yapabildiğini söylemek güç.

****Baros ceza sahasında etkili olan bir oyuncu. Gereksiz yere, top almak için, orta sahaya gelmesi takıma hiçbir fayda sağlamıyor. Ceza sahasında topla buluştuğunda penaltı kazanma ya da golle buluşma şansı çok yüksek. Bunun nedeni sadece bitiriciliğinin iyi olması değil, aynı zamanda agresif ve hep arayışta olması. Fakat bu oyuncuyu o bölgede tutmak önemli. Bu sadece Baros'un değil takımın da sorunu. Takım, O'nu orta sahaya getirmemek için yeterli üretkenliği göstermeli.


---

Galatasaray uçmak için hızlanıyor fakat havalanamıyor. Çünkü kanatların hücuma etkileri çok az. Galatasaray'ın kanat oyuncuları çok daha seri ve çizgiye inerek oynamalılar. Yoksa hızlandıktan sonra havalanamayan uçak, esas amacı olan, gitmek istediği yere varamaz. Galatasaray da esas amacı olan şampiyonluğu istiyorsa, havalanmak zorunda, kanatları aktif kullamak zorunda. Bu maça ve maçlara baktığınızda genelde kontrol Galatasaray'da. Fakat maçın sonuna baktığınızda Galatasaray'ın elle tutulur 5 tane net gol pozisyonu yok. Deniyor ama işler son pasa gelince öldürücü darbeyi vuramıyor. ''Galatasaray iyi mi kötü mü?'' sorusuna da tam cevap vermek güç oluyor. Her şeye rağmen rakiplerinin birbirileri ile oynayacağı bu haftada 3 puan almak, Galatasaray adına sevindirici.

20 Kasım 2011 Pazar

''Ben Eboue yerinde olsam utanırım.'' ?!


Beşiktaş Galatasaray maçı 0-0 bitti. Bildiğin derbi işte. Beni maçtan sonrası daha çok ilgilendiriyor. Maçı izleyen herkes son dakikalarda çıkan gerginlikleri görmüştür. Açık konuşayım. İyi Galatasaray'lıyım fakat olaylara objektif yaklaşmaktan hiç kaçınmam ve renkler uğruna kelimelerimi seçmem. Bu zaten sizi daha iyi taraftar yapacak bir özellik olmaz.

Eboue ufak bir sakatlık yaşayınca, yerden kalkamıyor ve belki de normal olarak deplasmanda olduğundan, pek kalkmak istemiyor. Bunu sadece Eboue bilebilir. Hangi sebepten dolayı olursa olsun yerden kalkması geçiken Eboue kafasına her türlü çakmağı v.s aleti yiyince, belki de abartarak da biraz tepkisini gösteriyor.

Bizim tribünlerimiz bu hareketleri yapıyor. Yani hırçınlaşarak futbolculara cisim sallayabiliyorlar. Renkler, formalar önemli değil. Her tribünde oluyor bunlar. Kabul edelim ki bunları yapıyoruz. Önemli olan bu olayları yorumlayan yorumcu ve basın organlarının bu hareketlere yaklaşımı.

Renkler ve formalar uğruna doğru olandan sapmaya çok müsait bir toplumuz. Bu durum, normal bir vatandaş için biraz daha kabul edilebilir olsa da, basında, toplumlara ve daha büyük kesimlere hitap eden ve onları yönlendirme misyonunda olan insanlar için kesinlikle kabul edilemez bir durumdur. Bu insanlar olayları yorumlarken iki kere düşünmeliler demeyeceğim çünkü düşünmek zorundalar. Başka seçenekleri yok. Bunları neden yazdım? Yazdım çünkü:

Maç bitiminden sonra Ntvspor'da yayınlanan programda, Güntekin Onay ve Rıdvan Dilmen'in açıklamaları beni bir Galatasaray'lı olarak rahatsız etmedi, bir Türk vatandaşı ve futbolsever olarak rahatsız etti. Neden mi? Siz yorumlayın. Fakat tuttuğunuz takımı, renkleri bir kenara koyun. Biraz uzaktan, bağımsız olarak bakmayı deneyin.

*Rıdvan Dilmen: ''Ben Eboue yerinde olsam, yaptıklarımı TV'den görsem kanalı değiştiririm çünkü utanırım.''

*Güntekin Onay: ''Eboue bence provakosyon yarattı.''

Olayın ana teması bu. Bunun üzerine varyasyonlu cümleler kuruldu hep.

Kafasına çakmak yiyen bir futbolcunun pozisyonunda, ilk eleştirilmesi gereken çakmak yiyen futbolcu değil, onu atan ve ırkçı tezahüratlarda bulunan tribünlerdir. İlla futbolcuyu da olayları abarttığını düşünerek eleştirmek istiyorsan, bunu ilk planda değil ikinci planda tutarsın. Üzücü.

Yorum sizin, ama objektif olan sizin...

Açıklama: Irkçı tezahüratları kafamdan uydurduğumu söyleyenler, malum ''F'' ile başlayan İngilizce küfürün, İngilizce maymun anlamına gelen ''Monkey'' kelimesi ile karıştırdığımı düşünebilirler. Fakat yakın çekimde onun o kelime olduğunu, ağız okuyarak anlayabiliyorum. Belki toplu olarak ''F''li küfür tribünlerden duyuluyor ama çizgideki Eboue'ye ırkçı anlamlar taşıyan o ingilizce kelimede bazı taraftarların ağzından okunabiliyor. Gördüğümü yazdım. Bu 1 kişi de olsa tribündeki 30 bin Beşiktaş'lı taraftar da olsa, değişmez.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Hiddinkspor 0 - Avcıspor 4 !


Geçen hafta daha Hırvatistan ile 2. maç oynanmadan, Bilgin Gökberk'in milli takım ve Hiddink hakkındaki düşüncelerini dinledim. Kendisi, Hiddink'e gereğinden fazla saygısızlık yapıldığını, evet başarısız olduğunu kabul ettiğini, fakat yine de adama yeterli saygının gösterilmediğini söyledi. Haksız değil sonuna kadar katılıyorum.

Programda gelecek teknik direktörün Abdullah Avcı olabileceği üzerine söz açılınca, Bilgin Gökberk ''Hiddink'ten ne fazlası var ki umut bekliyorsunuz?'' diye programdakilere ve Avcı'yı milli takıma yakıştıranlara çıkıştı.

Keşke birileri çıkıp da futboldaki ''ten rengi uyumu''nu televizyonlarda anlatsa. Sesimin yettiği kadar buradan kısaca ne demek olduğunu anlatmak istiyorum.

Mourinho büyük hoca çünkü gittiği her ülkenin kültürüne, diline, yaşayışına, insanlarına sonuna kadar ayak uydurmaya çalışıyor. Yeni takımında çıktığı ikinci basın toplantısında, o ülkenin atasözlerinden örnekler verirken görebilirsiniz kendisini.

Hiddink, bizim toplumsal durumumuzla ile ilgili sadece ''duygusal'' yönümüzü biliyordu. Zaten sadece milli maç olduğunda Türkiye'ye gelen bir kişinin kültürümüze ne kadar hakim olabileceği de tartışılır. Ben her şeye rağmen Hiddink'e saygı duyuyorum. Kendi sistemini, kendi tarzını kovulana kadar götürdü.

Fakat Hiddink'in kariyerinin Abdullah Avcı'dan çok daha parlak olması demek, Abdullah Avcı'nın da mili takımda başarısız olacağı anlamına gelmez.

TEN RENGİ UYUMU

Abdullah Avcı'nın kendi kimyası ile milli takımımızın kimyasını örtüştürmesi için fazladan mesai harcamasına gerek yok. Zaten içimizden biri. Ligimizi değil liglerimizi çok iyi biliyor. Türkiye'deki oyuncu havuzuna en hakim isimlerin başında geliyor. Yani; Avcı 1 - Hiddink 0

TEKNİK - TAKTİK BİLGİ

Evet Hiddink belki tecrübesiyle teknik taktik konusunda kişisel olarak Avcı'nın üstünde olabilir, ama bu sadece kağıt üzerinde böyle. Türk oyuncuları hangi pozisyonda oynatırsa nasıl verim alabileceğini Avcı'dan iyi bilemez. Avcı, tribünde izleyip milli takıma çağırdığı futbolcunun milli takımda nasıl oynayabileceğini çok daha sağlıklı kestirebilirken, Hiddink için bu söz konusu değildi. Örnek veriyorum, taktik ve oyun ideolojiniz 4-3-3 ise, o dönemde hangi oyuncuların o taktiğe ayak uydurabileceğine göre oyuncu seçmek gerekir, bu da tribünde olmayı gerektirir. Hiddink döneminde bu yoktu. Bu yüzden taktiğin gereksinimlerini daha iyi bilen Hiddink bizim hiçbir işimize yaramadı. Fakat Abdullah Avcı'nın oyuncuları yakından takip ederek, her hafta nasıl bir form durumları olduğunu bilecek olması, ondan belki 3-4 gömlek taktik bilgi üstünlüğü olan Hiddink'e göre daha çok iş yapacak anlamına gelir. Avcı 2 - Hiddink 0

OYUNCU SEÇİMİ

Bu konuda kimin galip olduğunu yazmaya bile gerek yok ama toparlayalım. Hiddink'in değil de Oğuz Çetin'in oyuncu seçimlerini yaptığını biliyorduk. Taktiği ve formasyonu yapan Hiddink, oyuncuları seçen Oğuz Çetin. Kulağa çok komik geliyor. Teknik - Taktik bölümünde de bahsettiğim gibi, Abdullah Avcı dönemimizde en sağlıklı milli takım kadrosunu seçebilecek isimlerin başında geliyor. Türkiye'deki oyuncu profiline çok hakim. Adaletli seçimler yapacağına ve bunun da takıma olumlu yansıyacağına inanıyorum. Avcı 3 - Hiddink 0

PSİKOLOJİ VE MOTİVASYON

Soyunma odasını bilemem ama yedek kulübesinden iki teknik direktörü karşılaştırınca, hangisinin futbolcu için motive edici özelliklerinin daha fazla ya da daha az olduğunu görebiliyorum. Abdullah Avcı'nın saha kenarındaki arzusu ve isteği sadece sahadakileri değil biz taraftarları da mutlu edecektir. Hatta bizleri bile oyunun içine daha fazla sokacaktır. Hiddink oyuncu psikolojisi hakkında Abdullah Avcı'dan daha fazla tecrübeli ve birikimli olabilir. Fakat benim işime yaramıyorsa ben ne yapayım o tecrübe ve birikimi? Abdullah Avcı her hafta oyuncuları izlerken, onlarla telefonla ya da yüz yüze görüşerek, milli takım için hazır tutabilecek potansiyele ve çoğrağfik (!) artılara sahip. Türkiye'de yaşadığından oyuncular ile daha yakın temas kurup, onları mental olarak milli takım için daha fazla hazır tutabilir. Avcı'nın psikoloji konusunda Hiddink'e göre bir diğer artısı da Türk olması. Hem oyuncular ile kendi dillerinde konuşup daha sıcak temas kurabilir hem de onları bir Hollanda'lıya göre daha anlar. Bakın yine ısrarla söylüyorum. Ben Hiddink'i eleştirmiyorum, bu onun tarzıydı. Ama ihtiyacımız olan özellikler değilmiş. Avcı 4 - Hiddink 0.


Hiddinkspor kağıt üzerinde daha güçlü bir ekip olmasına rağmen Avcıspor'un 'kağıt üzeri' dinlememeyip sahada konuşması milli takımımıza olumlu yansıyacak mı hep beraber göreceğiz. Ama iki takımı kıyaslayınca bizim milli takımımız için Avcıspor daha önde. Hiddinkspor'un daha iyi oyuncuları, daha tecrübeli oyuncuları olabilir. Fakat bu demek değildir ki her coğrafya'da ve kültürel farklılıkta Hiddinkspor, Avcıspor'a üstünlük sağlayacak.

13 Kasım 2011 Pazar

Bir Mental Özellik: Saha Görüşü (Vizyon)



Futbolda yaratıcı oyuncuları diğerlerinden özel kılan meziyet, diğerlerine göre saha içinde zekalarını daha çok kullanabilmeleri. Yaratıcı futbolcuların en önemli özelliklerinden biri de vizyon.

Vizyonu yüksek olan futbolcular, sahanın her bölgesinde, rakibe tehlike yaratacak alanları görebilirler. Bu yüzden, bu özelliği yüksek olan oyuncuların hepsi olmasa da çoğu, hocaları tarafından, ''yönlendirici'' sıfatıyla sahaya sürüldüklerinden, orta sahanın ortasında görev alırlar. Attıkları topların şiddeti, şekli, tekniği vizyon özelliklerini sahaya iyi yansıtıp, yansıtmamalarına en büyük yan etkendir.

Demek istediğim, saha görüşü yani vizyonu gelişmiş olan futbolcuların, teknik kapasiteleri de bu özelliği sahaya yansıtıp yansıtamayacaklarını belirler. Sahanın her yerini, enlemesine boylamasına çok iyi görebilen bir futbolcu, topu o bölgelere atabilecek pas tekniğine sahip değilse, sahip olmuş olduğu vizyon yeteneğini bizim anlayabilmemiz çok güç. Biz seyirciler bunu anlasak bile, futbolcunun bunu sahada efektif bir şekilde yansıtması zor.

Vizyonun işleyebilmesi için pas tekniğinin yanında hızlı düşünebilme yeteneği de önemli. Doğru alanı görüp, pası atabilecek yeteneğe sahip olan futbolcu, doğru alanı sezdikten sonra, pasın hangi şiddette, hangi teknikte (dış, iç, üst, burun, havadan, yerden) atılacağına hızlı karar vermeli. Yoksa doğru zamanda o pası atabilecek yeteneğe sahip olsa bile, karar verebilmesindeki zaaflar pasın istenilen zamanda istenilen bölgeye gitmesine engel olacaktır.

İngilizlerin topsuz alan için kullandıkları ''off the ball'' ve ''pozisyon alabilme yeteneği için kullandıkları ''positioning'' terimleri de vizyon yeteneğini doğrudan etkileyen etkenlerden. Topsuz alanda nerede ve nasıl pozisyon alabileceğini bilen futbolcu, topla nasıl buluşabileceğini de az çok tahmin edebilir. Bu da aslında ''hızlı düşünebilme ve karar alabilme'' yeteneğiniyle doğru orantılıdır. Atak yaparken, topsuz alanda doğru pozisyonu alan atak oyuncusu, bir sonraki adımı da diğerlerinden daha çabuk düşünebilir. Vizyonu yüksek olan futbolcular da saha içinde topsuz alanda, doğru pozisyonu aldıklarında, bir sonraki adımı kafalarında kurabilecekleri için, boşlukları ve rakibin kapatamadığı alanları daha net görebilecektir. Defans oyuncuları için ''posizyon alma'' ve ''topsuz alan'' terimleri daha farklı anlamlara gelmektedir.

Vizyon yani saha görüşü, tek başına bir anlam ifade etmemekle beraber yanında, 'hızlı düşünüp, hızlı karar alabilme', 'pas yeteneği', 'topsuz alan ve pozisyon alabilme' yeteneklerine ihtiyaç duyar.

Saha görüşü yüksek oyunculara en büyük örneklerden biri Juan Roman Riquelme'dir. Arjantin'li futbolcu bu işin üstadlarından. Yukarıda bahsedilen özelliklerin tümünü düşünerek aşağıdaki video'yu izlemenizi öneririm.

11 Kasım 2011 Cuma

2014 Dünya Kupası Neredeydi?



Her şeyden önce Hırvatistan'ı tebrik etmek gerekir. Söke söke maçı hakkettiler. Her mevkide bizden üstün bir görüntü çizdiler. Artık 2014 için çalışmalara başlamalıyız, sahi, hangi Ülke düzenliyordu 2014 Dünya Kupası'nı?

Rıdvan Dilmen golleri yedikce hep aynı şeyi söyledi. ''Biz coşkumuzu kaybettik Ercan. Kimliğimizi kaybettik.'' Bunu söylemesi gereken yer, golleri yedikten sonra değil, taraftarın futbolcularla atışmasından sonra olmalıydı. Zira sahada kontrolsüz coşkunun bize yarar değil zarar verdiği bir gerçek. Duygularımızı tribünlerde göstermeliyiz, sahada değil. Böylelikle ne futbolcu taraftarı kışkırtır, ne de tribünler futbolcuyu yuhalar.

Bir coşkudur, bir duygudur almış başını gidiyor. Coşku ve duygu oyunu oynama işini bitirip, bazı taşları yerine koyduktan sonra devreye girmeli. Siz oyun stratejinizi duygu ve coşku üzerine kurmaya çalışırsanız, şu anda bulunduğumuz Play-off bölgesine bile zor yaklaşırsınız. Bu durumda her şeyi duygu ve coşku kaybına bağlamak sadece zaman kaybına sebebiyet verecektir.

Keşke 5 tane yeseydik de taraftarlar ve futbolcuların aralarındaki atışma başkalarını mutlu edecek boyuta gelmeseydi. Yaşadığımız topraklarda gözü olan bölücülerin bu tablodan ne kadar mutlu olduklarını düşününce yüreğim acıyor.

Taraftarın Milli futbolculara tepki göstermemesi en azından saygısını koruması gerektiğini savunanlardanım. Bu kesinlikle kabul edilemez bir durum. Fakat futbolcuların da tribünleri kışkırtacak hareketlerden uzak kalması gerekir. Volkan'ın tribünlere karşı alkış tutup onlara tepki göstermesi, işleri yoluna mı sokacaktı? Bu harekete anlam verebilmek mümkün değildi.

Evet Hiddink hatalı, evet daha fazla kalmamalı. Ama dediklerindeki doğruları da ayırmalıyız o giderken. Gelecek teknik adamın da sistemi bir mantık çerçevesinde kurup, buna coşkuyu eklemeyi düşünmeli. Tüm yapıyı, duygu ve coşku üzerine kurmak, daha çok turnuva kaçırmak anlamına gelecektir.

Bu arada 2014 Dünya Kupası'ndaki durumumuz bu. Keşke bunu şimdiden sizlerle paylaşmasaydım.

D Grubu: Hollanda, Türkiye, Macaristan, Romanya, Estonya, Andorra.

6 Kasım 2011 Pazar

Getafe - Atletico Madrid | Madrid Derbisi




Getafe ileride basarak, Atletico Madrid'e top yaptırmamaya çalıştı. İlk yarıda bunu oldukça iyi uyguladılar. Arda'nın kazandığı pozisyon sonrası yerde kalan Diego takımına penaltı kazandırdı. Topu ağlarla buluşturan Falcao, Getafe'nin 10 kişi kalmasıyla bir süre nefes alabildi. Bu gol aynı zamanda Atletico Madrid'in bu sezon deplasmanda attığı ilk gol oldu. Atletico Madrid'in kazandığı penaltıda, Arda'nın kazandığı topun önemini de belirtmek gerekir. İlk yarının sonlarına yaklaşırken ceza sahası önünde frikik kazanan Getafe, Abdel ile skoru 1-1'e getirdi. İlk yarı 1-1 tamamlandı.



İkinci yarının başlarında çok iyi bir orta sonrasında, iyi yükselen Michel topu ağlara gönderdi. Topu çıkarmaya çalışan Filipe Luis başarılı olamayınca, ikinci yarı 2-1 ile başlamış gibi oldu. 10 kişilik Getafe, Atletico Madrid karşısında öne geçti. Golü yedikten sonra Atletico Madrid topa daha çok hakim olsa da ne yaptığını bilmeyen bir takım kimliğinde saldırdı. Dakika 80'de uzaktan vuran Dominiguez'in şutu defansa çarparak Getafe kalecisini yanılttı ve bir şans golü ile Atletico beraberliği yakaladı. Ama beraberlik uzun sürmedi. Maçın hakemi, topu engellemek için ayağını topun önüne koyan Arda'nın hareketini penaltı olarak değerlendirdi. Diego Castro penaltıyı atarak maçın son 5 dakikasına Getafe'nin 3-2 önde girmesini sağladı. İyice panik havasına giren Atletico Madrid gol bulamayınca maç bu skorla bitti.

Maç İstatistikleri:

Topla oynama: %33 Getafe - %67 Atletico Madrid
Kaleyi bulan şut: 4 Getafe - 6 Atletico Madrid
Kornerler: 4 Getafe - 5 Atletico Madrid
Top Kaybı: 79 Getafe - 85 Atletico Madrid
Kazanılan Top: 61 Getafe - 58 Atletico Madrid
Sarı Kartlar: 5 Getafe - 6 Atletico Madrid
Kırmızı Kartlar: 1 Getafe - 0 Atletico Madrid
(Marca)

*ATLETİCO MADRİD YORUMU

Atletico Madrid'in en büyük sorunu kimlik sahibi olamaması. Çok dağınık bir düzenleri var. Maçın başında herkesin bir pozisyonu var ama maç başlayınca o pozisyona itaat eden oyuncu sayısı çok az. Diego ve Arda'nın beraber serbest oynamaları da buna neden oluyor olabilir. Pasaportlarından dolayı değil tamamen objektif yaklaşıyorum. Arda belki bu maçta çok iyi değildi fakat takıma katkı konusunda Diego'dan çok daha yararlı. Manzano muhtemelen yakında gidecektir. Yeni gelecek teknik direktörün, Arda ile Diego'nun aynı anda sahada olması hakkında ne düşündüğünü gerçekten merak ediyorum. Bu iki oyuncu sahada olacaksa o zaman Arda'yı kanatlardan birine kitlemek gerekir. Aksi taktirde oldukça göbeğe gelip top almayı seven Arda'nın, oyun kurmak için bölgesini terketmesi, arkasında oynayan Filipe Luis'i de zor duruma düşürüyor.

Galatasaray - Mersin İdman Yurdu 3'lü.

Galatasaray - Mersin İdman Yurdu maç başı 3'lüsü.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Galatasaray 0 - Mersin İdman Yurdu 0 | Tribünden Bakış






Galatasaray, TT Arena'da oynadığı son 2 maçtan da 3 puanla ayrılamadı. 2 maç günü önce Antep maçında hakeminde yardımıyla kaybedilen bir maç, bugün ise 1 puan; beraberlik. Her iki tarafın da kazanabileceği bir maç olmasına rağmen, Galatasaray'ın kontrolünde geçen bir maç olduğunu da söylemek lazım.

Fotoğraflarlı analizler:

TT Arena'nın yeni zemini halı gibiydi. Oynamayı seven takıma yardımcı olabilecek cinsten.




Top rakipteyken pozisyonunu Selçuk ile Riera birbirlerinin yerlerini dolduruyorlar. Göbekteki alanı kapatan Riera, sağ kanadı kapatan ise Selçuk. Galatasaray'ın top rakipteyken 4-1-4-1, 5-3-2 ya da 5-4-1 dizilişiyle görüyoruz. Bu taktikler zaten birbirlerinin varyasyonu cinsindeler ve pozisyon gereği birbirleri arasında geçişler olabiliyor.




Top rakipteyken bu sefer de Riera'nın Elmander'e yakın oynamasıyla 5-3-2'yi görüyoruz. Melo iyice defans bloğunun arasında.




Melo tedavi olmak için kenara çıkarken, Selçuk İnan, takım arkadaşı Hakan Balta'ya bir şeyler anlatıyor.




Şimdi bakın. (Rıdvan Dilmen tarzı konuşma şekli) Yine top rakipteyken Galatasaray 5-3-2 görüntüsünde fakat bu sefer Elmander'e daha yakın olan oyuncu Kazım. Riera bu defa orta sahada. Orta sahada gördüğünüz gibi Sabri var. Top rakipteyken Sabri gerçekten çok işe yarıyor. Topu hızlıca geri kazanmakta kendisinin enerjisi ve çabukluğu çok iş yapıyor. Ama ne yazık ki, Galatasaray'ın hızlı top kaybetmesine de sebebiyet veriyor. O bölgede oynamaya pek alışık olmadığından yeterli soğukkanlılığa sahip değil. Saha görüşü kısıtlı. Orta alanda kazandığı topları pozitif oynama konusunda sıkıntı çekiyor. Fatih Terim'in topu geri kazanma konusunda onu göbekte oynatmasını anlayabilirim, fakat hücum yaparken kendisinin o bölgede olması takıma zarar veriyor. Ben olsaM Emre Çolak'ı koyarım, Ceyhun'u koyarım ama Sabri'yi koymam. O bölgenin oyuncusu, en azından topu olumlu kullanma konusunda daha fayda getirecektir. İşte bu yüzden Engin Baytar bu takım için çok önemli. Kendisi top rakipteyken de yararlı top takımdayken de. Kaybettiği zaman kazanmak için her şeyini veriyor, kazandığında da olumlu kullanacak yeteneğe sahip.




Meşhur penaltı anı. Moritz topun başında.




Fakat tabela değişmiyor.




Muslera kurtardığı penaltı sonrasında arkadaşlarının girdiği pozisyonları yakından takip ediyor :)




Devre arasında Emre Çolak, Sercan ve Ayhan ısınıyor.




Fatih Terim 2 oyuncuyu sahaya sürerek sadece oyuncu değil, formasyon da değiştiriyor. 4-4-2'ye dönen Galatasaray, Melo'nun biraz daha sigorta görevi görmesiyle zaman zaman 4-1-3-2'ye de dönüyor. İkinci yarıda Sabri ve Riera'nın yerine Sercan ve Ayhan oyunda.




İkinci yarının başlamasıyla, 2 forvet oyuncusuyla oynayan Galatasaray rakip kaleye oyunu yıkmayı başarırken, arkada ufak açıklar da veriyor.




Evet ikinci yarı Galatasaray oyunu ilk yarıya göre çok daha fazla domine ediyor fakat girdiği bolca pozisyonu gole çeviremiyor. Fakat izleyiş açısından çok keyifli bir maç sunuyor iki takımda. Galatasaray'ın gol bulmak için yüklendiği dakikalarda, Galatasaray'ın arkada verebileceği ufak açıklardan yararlanmak isteyen Mersin İdman Yurdu, Her fırsatta Galatasaray'ın kalesine gelme çabasında olup, tamamen arkasına yaslanmadığından, seyir zevki üst düzey bir maç izlememizi sağlıyorlar. Ve son düdükle beraber maç bitiyor.





Mersin İdman Yurdu gerçekten alan savunmasını başarıyla yapabilen bir takım. Mümkün olduğunda boşluk vermemeye çalışıyorlar ve Moritz gibi oyun görüşü çok üst düzey olan bir oyuncunun takımı yönlendirmesiyle, kreatif ataklar kurabiliyorlar.


NOBRE VE SEMİH KAYA

Semih Kaya'nın bugün savunması gereken oyuncu, çok tecrübeli ve hava toplarında çok başarılı olan bir isim Nobre'ydi. Kolay değil Nobre ile savaşmak 90 dakika boyunca. Galatasaray'lılar bugünlerde en çok Semih Kaya'yı kazandıklarına seviniyorlardır herhalde. 1 kere bile Nobre'ye fırsat vermedi. Hep ensesindeydi. Hem yerden, hem havadan Nobre bugün Semih Kaya tarafından sürekli ısırıldı! Takımın bana göre en iyi oyuncusuydu. Semih Kaya ve Ujfalusi'nin beraber oynadığı iki maçta da Galatasaray kalesinde gol görmedi. Bu çok umut verici.


Selçuk İnan - Melo - ?

Selçuk İnan ve Melo birbirlerini çok iyi tamamlayan oyuncular diyorum hep. Ama bu ikiliyi tamamlayan tek oyuncu olan Engin'in sakatlığı dengeleri biraz bozuyor. Sabri'nin o bölgede pozisyon almada ve pas trafiğinde çektiği sıkıntılar, Selçuk ve Melo'nun da biraz olsun sıkıntı çekmesine neden oldu bu akşam. İkinci yarıda Ayhan'ın girmesiyle biraz daha orta alanda akıcı olan Galatasaray, bu sefer de yaratıcı oyuncu eksikliğini çok hissetti. Engin, Ayhan ve Sabri'nin aksine ofansif yönleri çok daha ileri düzey olan bir oyuncu. Selçuk İnan'ın ''besleyici'' oyunu, Melo'nun orta sahanın defansif yönünü sırtlaması ve Engin'in dikine ve yaratıcı oyunu birleşince, Galatasaray ideal 3'lüsünü orta sahada bulmuş oluyor. Selçuk - Melo ve Engin'siz her hangi bir 3'lünün tam olarak işlememesinin sebebi; Melo ve Selçuk'un yanında oynatılan oyuncuların bu ikiliye destek verecek oyuncular olmamaları.


RİERA?

Riera olmayacak. Alışma sürecini geçin. Oyuncu mental olarak kendini hazırlamadan gelmiş. Burayı da Yunan ligi gibi falan sanarak geldi fakat karşılaştığı şey çok daha zorlu. Bu saatten sonra burdaki futbola ayak uydurması zor. Tabii ki iyi oynayacağı maçlar olacaktır ama takımın değişilmez oyuncusu olması bana zor gibi geliyor. Çok büyük beklentiler olmasın artık, büyük ihtimalle senelerce bu takımda kalamaz.


MUSLERA BELKİ DE 1 PUAN KAZANDIRDI!

Galatasaray penaltıyı yeseydi ne olurdu bilinmez fakat kurtarışı kendisine güven vermiştir. Taraftarın kendisine güvenmesini sağlayacaktır. Muslera iyi kaleci bu kesin.

***

Galatasaray'lı takımının 3 puan kazanamadığına üzülebilir, fakat takımın istekli ve arzulu oyunu geleceğin parlak olduğuna bir sinyal. Takımın bir stratejisi olması ve bunu oyunun her saniyesinde uygulamaya çalışması çok olumlu. Fatih Terim'in devre arasında, orta sahaya ve forvete yapacağı takviyeler, kafasındaki oyun stratejisini sahaya daha iyi yansıtmasını sağlayacaktır. Engin özelliklerine sahip bir oyuncunun daha bu takımda olması şart. Top rakipteyken presi yapabilen ve aynı zamanda saha görüşü ve yaratıcılığı ile takımın hücumlarını şekillendiren bir oyuncu.

4 Kasım 2011 Cuma

Atletico Madrid 4 - Udinese 0 | Arda Turan 90 dakika forma giydi.


Milli oyuncumuz Arda Turan'ın 90 dakika forma giydiği UEFA Avrupa Ligi maçında, Atletico Madrid evinde Udinese'yi 4-0 mağlup etti.

Arda akıllı futbolcu. Atletico Madrid'i, Arda oraya gittikten sonra ister istemez daha çok takip etmekteyim. Takım sezona çok iyi başladıktan sonra büyük sıkıntılar çekti. Haftalarca gol atamadı, galip gelemedi. Kısacası takım sıkıntılı günler yaşadı. Hala da tam olarak bu kaosun içinden çıkabilmiş değiller. Arda, Atletico'nun bu sıkıntılı günlerinde çok daha fazla sorumluluk alarak, tribünlerin de bunu görmesini sağlıyor. Dikkat ederseniz ilk golde de görülecek, gol sevincinden sonra Arda tribünleri ayağa kaldıracak el kol hareketleri yapıyor. Bu kendisi için çok önemli. Takım kötü gittiğinde sorumluluk almaktan kaçıp, topun kendisine gelmemesini dileseydi, zaten Atletico Madrid'e transfer bile olamazdı belki. Ben Atletico taraftarının, bu kaos durumundan sonra, daha çok sorumluluk alan Arda'yı daha ayrı bir yere koyacağını düşünüyorum. Taraftarlar için takımın kötü gününde her şeyini sahaya koyan futbolcu her zaman başkadır. Sorumluluktan kaçmadığını ve her konumda savaşabileceğini İspanya'da da göstermeye başladı kendisi.

Bu maçta kendisinin 90 dakika oynaması da çok sevindirici. Zira Hırvatistan ile oynanacak zorlu maçlara yaklaşırken, en önemli silahlarımızdan birinin fit olması çok işimize yarayacaktır. Bakıldığında ilk golde Adrian'ı topla buluşturan Arda. hızlı oynayıp rakip defansın da dengesini bozuyor. Falcao'nun attığı maçın son golünde ise yine Arda topu Falcao ile ceza sahasının tam önünde buluşturuyor. Gol pası denilemez ama golden önceki son pas kendisinin.