![](http://3.bp.blogspot.com/-k-c91AamKCU/TqPpPu7LxII/AAAAAAAAAdQ/21i7ZnKEcqU/s400/1215253236079.jpg)
Futbolcuları, Teknik direktörleri ve başkanları sonuna kadar eleştirelim ama bazen karşıdan da kendimize bakalım. Türk taraftar profilinin de melek olmadığını söylemek gerekir. Türk futbolunda taraftar, bazı durumların yaşanmasına sebep olabilecek kadar yanlış davranıp fakat bir o kadar da güçlü bir yere sahip. Bakalım biraz kendimize...
Milli sporu güreş olan bir milletten bahsediyoruz burada. Futbolun icadında pay sahibi olan ülkelerden değiliz. Onlar taç çizgisini icat edip, oyunun 11 kişi oynanması gerektiğini düşünürken, bizimkiler rakibini baldırdan yakalayıp nasıl alt edebileceğinin formüllerini geliştiriyorlardı. Sakına güreşi küçümsediğimi düşünmesin kimse. Sadece ''Neden oralarda değiliz''in cevabını ortaya çıkarmak için yapılmış bir vurgu bu örnek. Daha 100 seneyi bile tamamlamamış yeni Cumhuriyetimizin de fikirlerin ve spor olgusunun tam anlamıyla oturmasına engel olduğunu söyleyebiliriz. İngiltere'deki Tottenham taraftarının dedesinin dedesi de aynı sistemle yönetilirken, kendisi de aynı sistem ile yönetiliyor. Kulübü Tottenham'ın kuruluş tarihi olan 1882'de de ülkesindeki yönetim aynıydı şimdi de aynı. O zaman da halkın gelir sorunu yoktu şimdi de yok. O zaman da işsizlik azdı şimdi de az. Kulüp kurulduğunda da, şu an yaşadığı mahallede bulunan köşedeki bakkal vardı, şimdi hala sabah ordan süt alıyor. Bozulmayan ve süregelen bir düzenin parçası olan bu tarz toplumlara göre bizim halkımızın futbola bakışının çok sağlıklı olmaması normal. Yani; yönetilme ve devletcilik ile sıkıntısı olmayan bir taraftar ile ülkemizdeki taraftarın daha oturmamış düzende değişken fikirlere sahip olabileceğini tahmin etmek zor değil. Cumhuriyetimizin kurulmasından önce Osmanlı Devleti'nden gelen bir toplumuz. Rahatına düşkün, bir dönem tüm Dünyaya yön vermenin vermiş olduğu ''kibir'' ile uzun seneler ekmek yiyen bir toplum. Ekmeğini taştan çıkaran, üretici olan atalarımız yok. ''Her şey hazır sunulsun'' beklentisi olan bir topluma dayanıyor temellerimiz. Bu durum öyle ki, şu an ki taraftar yapımızın sabırsız olmasına, yöneticilerin aceleci davranıp, takımlarındaki istikrarı yakalayamamalarına bile etken.
Bu kadar temel görüş yeter. Günümüzde taraftar nasıl ve nereden besleniyor ona bir göz atalım. Basının rolü tabii ki çok önemli:
Gazeteden futbolu takip eden taraftarlar: Sadece gazete ile futbol gündemini yakalamaya çalışan taraftar futbol ile ilgili sorulara ''ilgiliyim ama çok zamanım olmuyor'' tadında cevaplar veren kimsedir. Okuduğu gazetedeki haberlerden sınırlı olan futbol hayatı, oradaki bilgilerin doğruluğu ve gerçekliği ile doğru orantılıdır. Zaten ideolojisini en çok savunan gazeteyi alan bu kişiler, futbol ile ilgili haberlerin o gazetede en doğru olduğuna kendini inandırmak zorundadır.
TV'den futbolu takip eden taraftarlar: Spor kanallarının bir nebze ülkemizde artması ile daha çok kitleye sahip olmuştur. ''son dakika'' haberlerini alabilen bu taraftarlar, ''gazeteciler''e göre daha sağlıklı takiptelerdir.
İnternetten takip eden taraftarlar: Bir de yabancı dilleri var ise en akıllı yolu takip eden taraftarlardır. Karşılaştırabilecekleri bir sürü kaynak olduğundan, kendi yorumlarını yaratabilmekte daha özgürlerdir.
Hepsiyle takip eden taraftarlar: Açıkcası hepsi ile takip edenler, gazetedeki haberler ile tatmin olmazlar. İnternet ve TV'deki bolluktan sonra gazetedeki haberleri başlık okurmuş gibi okurlar. 2-3 yaprak gazete sayfasından o kadar takımın, o kadar ülke futbolunun gündemini takip etmenin imkansız olduğu zaten bir gerçektir. Hızlı bir bakış atmak için gazeteyi kullanırlar. Futbol takibi için yukarıdaki tüm kanalları kullanan taraftar, olaylar ile ilgili kendi yorumunu oluşturmakta çok daha rahattır. Kendi düşünceleri vardır ve kendi doğrusunu daha rahat bulur.
Doğruyu söylemek gerekirse, futbolu takip etmek için tüm kanalları kullanan kişi sayısı az. Futbolun artık yavaş yavaş tutku olma evresine geçtiğini dönemde bu gözlemlenebiliyor. Diğer durumlarda, zaman ayırmak ve futbolu hayatının bu denli içine sokan taraftar sayısı az. Durum böyle olunca az önce yukarıda bahsettiğim kendi doğrusunu bulma ve yorumunu oluşturma kavramları halkımızda daha az. İngiltere'de ya da futbol kültürü oturmuş ülkelerde, koca millet hem internet hem gazete hem de TV'den futbolu takip ediyor demiyorum. Fakat takip ettikleri yayınlara %100 inanmıyorlar. Bizde durum biraz daha farklı. Gazetede bir yazı okuyan taraftar tüm benliği ile o habere inanıp, etrafındakilerle kavga edebiliyor. İnternette izlediği bir video sonrasında, rakip takımı tutan yakın arkadaşıyla kavga edebiliyor. Ya da TV'de konuşan bir yorumcunun düşüncelerine iliklerine kadar inanıp, tüm doğruların o yorumcudan çıktığını düşünüyor. Bizim halkımız takımlarından daha çok, başkalarının düşüncelerine ve fikirlerine fanatik. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak kolayımıza geliyor gibi.
Bunun örneklerini de güncel hayatımızda sıkça görüyoruz. Şu an sokağa çıkıp, 10 kişiye Türk futbolu hakkında sorular sorsak, Beşiktaş'ın Avrupa Ligi'nde son dakika yediği gol ile ilgili tek cümle duyamayız ya da Trabzonspor'un 3-0'lık yenilgisiyle ilgili... Milli takım ile ilgili Play-off'lara kalışımızı değil, hala Fatih Terim'in Milli Takımın başındayken aldığı paranın hesabını sorarcasına yorumlar duyabilir, Hiddink'in kazandığı paralar ile ilgili son düşünceleri duyup röportajının sonuna gelebiliriz. Bir başka röportajda, kendi tuttuğu takımın lig tablosunda kaçıncı olduğu sorusunu bilmeyen taraftarın, son dönemde Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi Kadıköy'de yenememesi ile ilgili yorumlar yaptığını duyabiliriz mesela. Demek istediğim; hep ezbere konuşmalar, gazetelerde ya da kişinin takip ettiği basın organlarında vurgu yapılmış haberler... Bunları sanki bizim kendi yorumlarımızmış gibi lanse etmeyi çok seviyoruz. Başkasından duyup, birbirimize satıyoruz.
Sabahlara kadar tuttuğumuz takımı eleştiririz ama senede 3 maça gider miyiz biz de bilmeyiz. Statların boş olmasından yakınırız, hafta sonu gelince stat çıkışı trafiğinin olduğu yerlerden geçmeyiz...
Futbolcuların aldığı paraları gereğinden fazla önemseriz. Futbolcu güzel bir gol atar, ''o kadar para alıyor atacak tabii, ben mi atıcam??'' deriz. Takımı çok iyi gitse de eleştirecek şeyler bulmayı severiz. Pozitif değil negatif yaklaşırız. Yapıcı değil yıkıcı...
Bu taraftar yapısı sahadaki futbolcuya yardımcı olamaz. Yukarıda bahsettiğim gibi bir futbol halkına sahip olduğumuzu, maçın başında muhteşem destek veren tribünlerin, maçın sonuna 2-0 mağlup giren takımlarını nasıl yuhaladıklarını hatırlayarak anlayabiliriz. En önemlisi takımdan ne istediğimizi bilmeyiz. Başarıdan çok mali tablolara bakmamız bile ne istediğimizi bilmediğimizin örneğidir. Bu yapının değişmesi için zaman lazım. Düzenin oturması lazım. Ne de olsa Osmanlı'nın çocuklarıyız.
2 yorum:
ingilterede 5 10 seneye kadar holigan kaynıyordu.temizlemesini biliyorlar.iş yaptırımda bitiyor.tek sorun bu.sosyal farklılıklar falan değil..at bakalım hapse her maçta 2-3 kişi bak bakalım bidaha oluyormu.ama türkiyede yapılmaz yapılmayacakta maalesef
Yazıyı daha iyi okumanızı öneririm. Holiganlık ya da futbolumuzdaki şiddet üzerine yazılmış bir yazı değildir bu.
Yorum Gönder