27 Eylül 2011 Salı

Galatasaray - Eskişehirspor



Son Karabük maçından sonra insanda tedirginlik oluyor tabi. Galatasaray bu maça çıkarken bizler takımın nasıl oynayabileceğini kestiremiyoruz. Son maçta 10. dakikada 10 kişi kalmış bir Galatasaray, ondan önceki hafta Samsunspor maçında son dakikalarda gelen galibiyet. Galatasaray'lının tek umudu TT Arena'da takımın hep gol istemesi. Fakat yine de, hiç yenilmemiş ve hatta Beşiktaş'ı yenmiş Eskişehirspor maçı tedirginlik yaratmadı değil. 90 dakika başladığında kendi adıma konuşmam gerekirse bende hiç tedirginlik kalmadı. Zaten Galatasaray rakibini rahat, oyuna hükmederek 2-0 geçmesini bildi. Takım gayet pozitif oynuyordu. Peki neden?

İlk gözlemim takım resmen birbirini tanımaya başlamış. Bunu nereden anladım? Takım kimin, nerede, hangi pozisyonda, topu nasıl kaybedeceğini bilmeye başlamış. Mesela Selçuk'a agresif baskı yapıldığında o topun Eskişehirspor'lularda kalabileceğini Melo önceden sezip,onun olası kaybedebileceği topun arkasına geçip, müdaheleyi önceden yapıyor. Bu oyuncuların birbirini tanımaya başlaması demek. Ya da Melo 2 oyuncu arasına girince o mücadeleden yüksek ihtimalle galip çıkacağını bilen Selçuk, kendine pozisyon hazırlayarak bir sonraki atacağı pas için bekliyor. Orta ikiliden örnekler verdim ama çoğu pozisyon için bunu söyleyebilirim. Oyuncular birbirlerini tanıyorlar, kimin nasıl hareket edeceğini, nereye koşu yapabileceğini, nasıl top atıp, nasıl iyi top alabileceklerini yavaş yavaş bilmeye başlamışlar. Aynı şekilde Ujfalusi ile Gökhan'ın da bir uyumu söz konusuydu dün akşam. Ujfalusi, Gökhan'ın yaptığı 1-2 hatayı önceden tahmin ederek kapattı.

İlk 2 hafta Galatasaray 1 tane bile sarı kart görmedi diye herkes seviniyordu. Bunun olumlu tarafı sezon sonu fair play ödülünü almak mı bilemiyorum fakat benim için bunun olumlu bir yanı yok. Takımın ilk 2 hafta kart görmemesi agresif savunma yapmayı bilmemesiydi. Karabük ve dün oynanan Eskişehir maçlarında takımın daha agresif ve istekli takım savunması yaptığını gördük. Evet kartlar arttı ama Galatasaray rakibe de top oynatmadı. Karabük maçında oyun hakimiyeti rakipteydi fakat o uzaktan yenilen gol olmasa Karabük'ün de Galatasaray'ın ceza sahasında top oynadığını söyleyemeyiz. Bu demek oluyor ki Galatasaray kart görmeye başladı yani; istekli ve daha agresif savunma yapmayı artık öğrendi.

Takım olma konusu sadece futbolcuların birbirini tanımasıyla olmuyor tabi. Bir amaç uğruna beraberce hareket etmeleri ve hedefe kitlenmeleri takım olgusunu yaratıyor. Dün Engin'e kramp girdiğinde, Eskişehir'li futbolcular yerde yatan Engin'e aldırmadan oynamaya devam ettiler. Bunun üzerine Kazım'ın sinirlenip hakeme sert çıkması, futbolcuların bu duruma fazlaca tepki göstermesi bir bütün halinde hareket etmeyi öğrenmiş olmalarındandır. Yani, takım olmayı öğrenmiş olmalarındandır. Engin'in bacağına giren kramp sonrası oyundan çıktığında Fatih Terim'den özür dilemesi, ''takımı yalnız bırakmış gibi hissettim'' demeçleri bunun en büyük göstergesidir. Galatasaray hızla takım oluyor.

Taktiksel olarak Galatasaray'ı incelediğimizde oynanan ilk 3 haftalık periyotta, göbekte Selçuk, Melo ve, ya Sabri ya da Yekta oynadı. Melo ile Selçuk'un yeri garanti. Peki bunların yanına nasıl bir oyuncu koymalı. Siz Yekta, Selçuk, Melo, Sabri bu oyunculardan istediğiniz 3'lüyü sahaya çıkarın yine de defansif olacaksınız. Ama bunların yanına Engin Baytar'ı eklerseniz atak adına bir şeyler konuşabiliriz. Baytar atak oyuncusu. Selçuk ve Melo çift yönlü oyuncular. Bu ikilinin arasına siz Sabri'yi de koyun, Yekta'yı da koyun takım savunma ağırlıklı oynamaktan kurtulamaz. İstese de ileride varlık göstermesi daha zor. Fakat Engin Baytar'ın o 2'linin (Selçuk - Melo)önüne girmesi topu ileriye oynamak için yapılmış bir hamledir. Engin oyun görüğü ve oyunu okuyuşu yönünden ataklara zenginlik verebilen oyuncu. Aynı zamanda dün de gördük ki işin savunma tarafını da istekli yapıyor. Sanırım Galatasaray ideal orta 3'lüsünü dün akşam buldu.

Fatih Terim'in Melo'ya 10 numarayı vermesi şuan çok işe yaramış gözüküyor. Oyuncunun karakterini kısa sürede çözen Fatih Terim, forma numarasıyla oyuncunun performansını arttırdı bana göre. Çok doğru bir strateji gibi gözüküyor. Zira 4 maçta 3 gol atmış durumda Melo. Aynı zamanda takımın tüm savunma organizasyonlarının içinde. İleri çıktığı zamanda da doğru zamanlama ile doğru yerde durarak golünü atıyor.

Ujfalusi her geçen gün takıma daha çok yarar sağlıyor gibi. Güçlü, dayanıklı ve bir stoper oyuncusuna göre de hızı çok yeterli.

Hakan Balta dünkü maç uyanmış gibiydi.

Sabri her zamanki gibi tempolu ama dağınık bir havada. 2. yarı daha etkiliydi.

Gökhan Zan golüne rağmen geride ''her an hata yapabilirim'' diye bağırıyor. O hataları yapmasa bu takımda oynayabilecek kıvama gelir.

Selçuk İnan yine çizgisindeydi. Takıma yararı tartışılamaz. Fakat artık yüzünü kaleye dönmek için cesaretini toplamalı. Rakip kaleye yüzünü dönmeye korkuyormuş gibi.

Galatasaray tek forvet oynayacaksa o adam Elmander'dir. dün muhteşem koştu. İnanılmaz mücadele etti. Tek başına ileride savaşarak Eskişehir savunmalarını yordu. Zaten istatistiklerde maçın en çok koşan adamıydı. Yaptığı boş koşularla da ortasahadan gelen arkadaşlarına alan açtı. Bence Elmander çok iyi bir transfer.

Riera fizik olarak hazır da sanki kondisyon olarak hazır değil gibiydi. 2-3 hafta sonra daha kendine gelir. Onun da oyun görüşü ve dribbling kabiliyeti çok iyi, aynı zamanda iyi şutlar çıkarıyor. Yazının başında örnek verdiğim Melo ve Selçuk'un birbirlerini tanıması Balta ve Riera için de geçerli. Birbirlerini tanımaya başlamış bu ikili de.

Kazım çok çalıştı. Hocanın kendisine çok güvendiğini biliyor. Kazım'ın sıkıntısı her pozisyonda sahada kendini göstermek istemesi. Bu iyi bir şey. Fakat kendini hala Galatasaray taraftarına ıspatlama çabası mental olarak kendini rahat hissetmemesini sağlıyor. Attığı paslardan bile onu anlayabiliyoruz. Mücadelesi ve fiziği çok iyi. Teknik kapasitesi yeterli. Mental olarak da hazır olduğunda daha faydalı olacaktır.

Maçı izleyenler ne demek isteyeceğimi daha iyi anlayacaklar. Galatasaray duran toptan ilk golü bulunca futbolcular çok daha rahat oynmaya başladılar. Bu da gösteriyor ki Fatih Terim'in de hep dediği gibi takımda bir güven eksiği var. Gol gelince sanki oyuncular başka oyuncular oldular ve 2-3 kat performans ile oynadılar. O güven sorunu futbolcuların kendi yeteneklerini sahaya yansıtmasını engelliyor. Bu takım zaten ''takım'' olmuş, herkes kenetlenmiş durumda. Güven sorunu da tam olarak atlatılınca takım yeteneklerini sahaya daha efektif ve rahat yansıtabilecek.

Not: Dün Arena'dan eve geldiğimde maçın özetini açtım. Melo'nun Galatasaray'ın tezahuratına, kafa sallayarak sanki ipod'unda bir şarkı dinliyormuş edasında tepki vermesini gördüm. Bu Melo'nun, maçı her saniyesiyle içinde yaşadığına bir örnek, istekli olmasına bir örnek.


Hiç yorum yok: